Serdar Denktaş, Güney’de yapılacak AB Parlamentosu seçimleri ile aynı gün iki temsilci belirlemek üzere seçim yaparak, kendi AB temsilcilerimizi belirlememiz gerektiğini vurguladı. Denktaş, “Bu iki temsilcinin görevi AB Parlamentosu kapılarını her gün çalmak ve Kıbrıslı Türklere yapılan haksızlığı her gün hatırlatmak olmalı” dedi.
Denktaş, önemli açıklamalarda bulundu.
1960 Cumhuriyeti anayasasına göre Kıbrıs Türk tarafı olarak haklarımızın, garanti ve ittifak anlaşmasının hala devam ettiğini hatırlatan Denktaş, “İki koltukta hak sahibi olarak iki parlamenterimizi biz seçelim ve Brüksel’e gönderelim. Bu insanlar Brüksel’de sabah akşam haklarımızı haykırsın. İçeri almayacaklarını biliyoruz. Her gün o iki koltuğunun işgal altında olduğunu söylesin. ‘Kendi iç sorununu çözmemiş bir ülkeyi nasıl kabul edersin’ diye Avrupa Birliği’nin yanlışını yüzüne vuralım. Çünkü onlara göre burada yaşanan iç sorundur. Kuzey Kıbrıs AB toprağıdır, fakat kara bir bölge olarak görülüyor. Kendi kendine bunu nasıl yaparsın diye soralım sorgulayalım, hatırlatalım. Çünkü biz sanıyoruz ki herkes bizim gibi bu konuyla meşgul. Hayır değiller. O günlerdeki yetkililer ya öldü ya da görevde değil. Şimdiki yetkililer ise Rum tarafının söylediği şekliyle konuyu biliyorlar. Biz gidip hatırlatacağız. Bu nedenle Güney’de yapılacak AB Parlamenter seçim günü biz burada seçim yapmalıyız. İki temsilcimizi seçmeliyiz, bu insanların da görevi AB kapılarını güm güm çalmak olmalı” dedi.
BM’nin atadığı temsilciyi bir fırsat olarak görmek gerektiğini belirten Denktaş, temsilci vasıtasıyla BM Genel Sekreteri’ne neden Kıbrıs sorununun 60 yıldır çözülemediğinin anlatılabileceğini, çözümsüzlüğün nedeninin kendileri olduğunu söyleydi. “İki taraf arasında eşitsizlik yarattıkları müddetçe, siyaseten daha güçlü hale getirdikleri tarafın diğer taraf ile bir şey paylaşmasını beklemek yanlıştır. Annan Planı’na evet diyen taraf cezalandırılırken, hayır diyen taraf ödüllendirilmiş durumdadır. Bunun yanlışlığını, Kıbrıslı Türkleri nasıl rencide ettiğini anlatmak için BM temsilcisi bir fırsattır” diye konuştu.
Çalışmalarını günün ihtiyacı olarak nitelendirdiği ‘kolektif liderlik’ anlayışı etrafında şekillendirdiğini söyleyen Denktaş, “Bir kişinin ağzına bakmadığımız, ülkeyi yöneten hiyerarşinin birlikte karar verdiği, birlikte halkı harekete geçirebildiği, birlikte düşünüp tartıştığı bir yapı üzerinde çalışıyorum. Kolektif liderlik bir yöntemdir. Anayasa mahkemesi, cumhurbaşkanı, parti başkanlarının, bakanların bir araya gelerek kararlar aldığı bir yapıdır. Rum tarafındaki Ulusal Konsey’in Kıbrıs sorunu konusunda yaptığı gibi bir yapıdır. Geçmişte Denktaş’ın uyguladığı Koordinasyon Kurulu diye bir kurul vardı. Cumhurbaşkanı gerektiğinde komutanları, bakanları, başbakanı toplar görüşür, kararlar alır ve bu kararları uygulardı. Denktaş lider olarak kolektif bir aklın ürününü halka sunardı. Bahsettiğim bunun gibi bir çalışmadır. Mevcut durumda Cumhurbaşkanı ile Başbakan ne kadar bir araya geliyorlar, geldiklerinde Kıbrıs sorunu ile ilgili ne kadar konuşuyorlar? Kıbrıs sorununu ile ilgili ne kadar bilgileri var, benim soru işaretlerim var. Bir tanesini biliyorum hiç ilgilenmedi, bir tanesi zaten burada değildi, ilgisi ve alakası yok. Güney’e baktığımızda, kendi sistemleri içinde bir ulusal konsey oluşturmuşlar, iç sorunlarında ne kadar kavga ederlerse etsinler, Kıbrıs sorunu konusunda dünyaya karşı tek ses olmayı başarıyorlar. Farklı sesler duyamazsınız. Bizim de aslında yaratmamız gereken budur” dedi. Ülkede lider boşlu olduğunu dile getiren Denktaş, liderliğin cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ya da bakanlık olmadığını, konjonktürün de getirdiği dinamiklerle oluşan başka türlü bir vasıf olduğunu belirtti. Denktaş, “Lider kavramı bambaşka bir kavramdır. Lider olabilmek için konjonktürün bambaşka olması lazım. Geçmişte olduğu gibi bir mücadele verilmesi lazım. Dağılmış bir halkı bir araya getirebilmeniz lazım. Sözü dinlenen bir lider olmanız lazım. Eleştiri alabilir ama inanan uygulamaya koyulur. Böyle bir yapı şu anda yok. Denktaş ile birlikte o anlayış gitti” diye konuştu. Liderlerin beş yılda bir değil, yüz yılda bir gelebileceğini belirten Denktaş, bu boşluğu şu anda doldurmanın yolu, kolektif liderliği hayata geçirerek, aynı hedefi düşünen insanların tartışarak konuşarak mutabakatla halka bir şey sunması olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanının ise oluşan bu ortak politika çerçevesinde halkı yönlendiren, başkanlık sistemi çerçevesinde atadığı bakanların sorumluluğunun da kendisinde olduğunu bilerek hareket etmesi gereken ve parlamentonun ise halk lehine çalışan, çok güçlü bir denetleyici organ olarak çalışması gerektiğini belirtti. Denktaş böyle bir sisteme geçmekten başka çarenin olmadığını, denenip başarısız olunan konularda ısrarcı olmamak gerektiğinin altını çizdi.
“Sistem sıkıntılıdır ve derhal değişmelidir"
Ülkede yaşanan pek çok sorunun temelinde sistemsel problemler olduğunu belirten Denktaş, artık siyaseti ve siyasetçiyi suçlamak yerine, adına parlamenter sistem denen ama başbakanlık sistemine dönüşen bu sistemi değiştirmek gerektiğini söyledi. “Şunu halk olarak kabul etmemiz gerekir ki, yıllarca siyaseti ve siyasetçiyi suçladık ama sıkıntı sistemdedir. Kurduğumuz bu parlamenter sistem artık yürümüyor. Çünkü parlamenter sistem dedik adına ama, başbakanlık sistemine ve parti başkanları sistemine dönüştü. Mecliste Başkanın kaşı kalktı mı parmaklar havaya kalkıyorsa bunun adı parlamenter sistem değildir. Parlamento, yasa yapan, hükümetleri denetleyen sırası gelince yanlış işleyen hükümetleri devirebilen bir organdır. Kuzeyimizde ve güneyimizde başkanlık sistemi vardır. Güney ile bir çözüme varılsa başkanlık sistemi uygulanacak. Biz Kuzey’de de Güney’de de uygulanan başkanlık sisteminin eksiklerini, yanlışlarını görebiliyoruz. Biz o yanlışlardan arınmış bir başkanlık sistemini tartışmaya neden başlamıyoruz” diyerek başkanlık sisteminin gerekliliğini vurguladı. KKTC’nin de bir ulusal konsey oluşturarak Kıbrıs sorunu ile ilgili ortak bir politikaya varıp, tek bir ağızdan Türkiye ile, dünya ile BM ile ve AB ile konuşması gerektiğine dikkat çekti. Kıbrıs sorunun çözümünün ne savaşarak ne de siyaseten güç paylaşarak olmayacağını söyleyen Denktaş, Kıbrıs sorununun çözümünün bundan böyle ekonomik yakınlaşma olacağını söyledi. “Hidrokarbonun varlığı son derece önemli. Gerekirse tek taraflı adımlarla ekonomik çıkarlar sağlamamız lazım ki, karşılıklı olarak bir al-ver süreci başlayabilsin. Kıbrıslı Türk ve Rum’un ortaklaşa iş yapması halinde bu durumdan her iki tarafta faydalanacak. Rum iş insanının siyasetçisine etkisi de artacaktır. Bunun sonucunda bizi tanıyacaklar ya da federasyon kurulacak demiyorum. İkisi de olmayacak ama daha normalleşmiş bir ortama adım atacağız. Dünya ile temasımızı daha hızlı şekilde sağlayabileceğiz. Buraya varmak için de kendi içimizdeki yanlışların çarelerini bulmalıyız” dedi. Denktaş, mevcut sorunlarının nedeninin sistem olduğunu kabullenen, bu sistemin ne şekilde değişirse ülkeyi daha iyi bir yere götüreceği üzerine çalışan, Kıbrıs sorununu da buna bağlı olarak ele alan bir yaklaşım ortaya koyarak çalışmalar yürüttüklerini söyledi. “Aramızda akademisyenler, iş insanları, sendika temsilcileri, genç arkadaşlarımız var. Bunların içinde seçim olsa bana oy vermeyecek kişiler var, çünkü bunlar bir partinin ileri kademelerinde görevlidirler. Bu arkadaşların tek gailesi memleket olduğu için katkılarını koyuyorlar” diye konuşan Denktaş, gençlerin ülke ile ilgili umutsuzluklarının da ana gündem maddeleri içinde olduğunun altını çizerek, “Günümüz gençlerinin yaklaşımları bambaşkadır. Kendi düşüncelerini yansıtan bir siyaset göremedikleri için uzak kalıyorlar. Geçmişte yaşadığımız problemleri doğal olarak bilmiyorlar. Bir kısmının cebinde Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu var. Avrupa’daki üniversitelerde eğitim alabiliyorlar. En kötü tarafı kendi memleketlerine baktıklarında bir gelecek göremiyorlar. Dolayısıyla ‘yurt dışında kendime nasıl bir gelecek kurabilirim’ düşüncesi ağır basıyor. Bunun önüne geçecek hamleler önceliğimizdir” dedi.