Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Annan Planı Referandumu’nun 20’nci yıl dönümü nedeniyle “Annan Planı Referandumu Dünden Bugüne” başlıklı panel düzenledi.

“Bu Ülke Biziz, Varız, Tarih Yazarız” başlığı altında organize edilen etkinliklerin parçası olan panel dün Gönyeli Concord Hotel’de yapıldı.

CTP'den yapılan açıklamaya göre panele, Avustralya Yüksek Komiseri Fiona McKergow, Japonya Büyükelçisi Yoshio Yamawaki, İtalya Büyükelçisi Federica Ferrari Bravo, İspanya Büyükelçisi Gabriel Ferran, Fransa Büyükelçisi Salina Grenet-Catalano, İngiliz Yüksek Komiseri Irfan Siddiq, İrlanda Büyükelçisi Conor Long, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçilik Temsilcisi, Avrupa Birliği (AB) Destek Ofisi Başkanı Stefan Simosas, Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü Kıbrıs Şefi Colin Stewart, Kıbrıs’ın güneyinden siyasi partiler AKEL, DİSİ ve Volt temsilcileri, DİSİ eski Milletvekili Keti Kleridis de katıldı.

Tatar Muğla’daki helikopter kazasında hayatını kaybedenler için taziye mesaj yayınladı Tatar Muğla’daki helikopter kazasında hayatını kaybedenler için taziye mesaj yayınladı

“Annan Planı Referandumu Dünden Bugüne” panelinin moderatörlüğünü CTP Milletvekili Fikri Toros yaptı. İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat,  Serdar DenktaşAndros Kiprianu ve  Mihalis Papapetru'nukonuşmacı olduğu panelde, söz konusu döneme dair değerlendirmeler yapılarak yaşanmışlıklar anlatıldı.

-Erhürman: “Federal çözümden yana on yıllardır süren tavrımızı devam ettiriyoruz”

Panelin açılış konuşmasını yapan CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, “O dönemi çok iyi tahlil etmek, analiz etmek ve bundan sonraki çözüm çabaları açısından o dönemden ders çıkarmak yükümlülüğü altındayız” diye konuştu. En kritik noktalardan birinin, 1999 Helsinki Zirvesi olduğunu belirten Erhürman, 1999 Helsinki Zirvesinde, Kıbrıs sorunu çözülmese de “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” AB üyesi olabileceği saptamasının yapıldığını anımsattı;  gelişen süreçle ilgili hatırlatmalarda bulundu.

Eski Rum Yönetimi Başkanı Papadopulos’un Annan Planı döneminde televizyonlarda ağlayarak yaptığı, “Ben bir devlet aldım, toplum bırakmam” söylemlerini hatırlatan Erhürman, Kıbrıs Rum toplumunun referandum iradesinin ciddi hayal kırıklığı yarattığını vurguladı. Bunun yanında Kıbrıs Türk halkının yüzde 65 evet iradesinin ortaya çıktığına dikkat çeken Erhürman, “Bu irade 2004’te de kalmadı. Sayın Talat ile Hristofyas’ın görüşme sürecinde Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi devam etti. Sayın Eroğlu-Anastasiadis döneminde şubat belgesi çıktı. Ardından Crans Montana’da Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi net bir şekilde ortaya koyuldu” diye konuştu.

Kıbrıs Türk halkının, çözüm iradesini aralıksız sürdürdüğüne işaret eden Erhürman, “Bizim açımızdan, CTP olarak, Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılacaksa, BMGK kararları çerçevesinde, iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon olacağı bir bilgidir. Bu bilgiye sahibiz, federal çözümden yana on yıllardır süren tavrımızı devam ettiriyoruz” dedi.

-“Siyasi eşitlik pazarlık konusu yapılamaz”

BMGK kararlarının, çözümün formülünü belirlediğine dikkat çeken Erhürman, siyasi eşitliğin pazarlık konusu yapılamayacağının altını çizdi ve siyasi eşitliği, “olmazsa olmaz” olarak niteledi. Takvimlendirilmiş müzakere sürecinin önemine işaret eden Erhürman, “Bu da bizim ön şartımız değil, Guterres’in söylediğidir. Bir kez daha 10 yıl sürecek bir müzakere sürecini değil, çözüm istiyoruz. Müzakere başlayacaksa sonuç odaklı bir müzakere başlamalıdır. Bu da BM’nin sözüdür. Sıfır noktasından bir daha başlayarak yıllarca sürecek bir müzakere süreci değildir istediğimiz” dedi. Kofi Annan’ın 2004 raporuna da değinen Erhürman, Kıbrıslı Türklerin evet iradesinden sonra hiçbir şekilde izolasyonların geçerli sebebinin kalmadığının raporda belirtildiğini kaydetti.

Kıbrıs Rum tarafının ayak sürtmesiyle çözüme ulaşılamaması durumunda, statükoya geri dönülmeyeceğinin güvencesinin de sağlanması gerektiğine vurgu yapan Erhürman, “Bir hayal kırıklığına daha, kimsenin gücünün olmadığına, herkesin fark etmesi gerekir” dedi. Erhürman, doğru yöntemle ve doğru metodolojiyle adada bir an önce çözüme ve barışın inşa çabasına ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

“Adada çözüme ulaşılması, bölge barışı için de son derece önemlidir. Hata yapma lüksümüz yoktur. Bu adada çözüme dair umutlarımızı hiç yitirmedik” diyen Erhürman, şimdi de umutları yeşertmeye devam ettiklerini ekledi.

-Talat: “Şu an referanduma gidilse, Kıbrıs Türk tarafında olumlu sonuç çıkar”

İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da Kıbrıs müzakere tarihiyle ilgili bilgiler verdi. Kıbrıs müzakere tarihinin 1968’de Beyrut’ta başladığını vurgulayan Talat, o günlerde tarafların, ne istediklerini tam olarak tarif edemediğini kaydetti. Papadopulos’un bir günden bir güne Kıbrıs Türk heyetiyle müzakere etmediğini ifade eden Talat şöyle konuştu: 

“Çünkü ona göre bir araya gelinirse, biz de onun seviyesine çıkacaktık. BM yetkililerine demiş ki, Talat ile Serdar görüşmeler için yetkilendirildi ama taviz verme yetkileri yoktur. BM bizi bir araya getirmek için kokteyl düzenledi."

Annan Planı müzakere sürecinde karşılıklı tartışma ve değerlendirme olmadığını kaydeden Tatar, Kleridis’in yaptığı önerilerden de söz ederken şunları kaydetti:

"Kleridis, yanılmıyorsam 10 maddelik bir öneri sunmuştu. Kıbrıs kuruluş anlaşmaları bugüne uygun değildir, lav edilecektir. Yerine başka kuruluş anlaşmaları yapılacaktır. Garanti anlaşmaları iki federe birimin sınırlarını da garanti altına alacak ve genişletilecektir.”

Rum tarafının kabul ettiği güvenlikle ilgili durumun bu olduğuna işaret eden Talat, “O sayede zaten iş Annan Planının oluşumuna gelinmesine yol açtı. Yoksa bu kırılma noktaları değişik dönemlerde olmasaydı, hiçbir ilerleme de olmayabilirdi. Kleridis birinci döneminde şahindi, ikinci döneminde de güvercindi” dedi.

Kleridis’in ikinci döneminde Annan Planının oluşumuna büyük katkı yaptığının altını çizen Talat, “Bu görüşme süreçlerinde birkaç önemli figürün yanında toplumların durumu da var" dedi.

"Şu an Kıbrıs Türk tarafında ciddi bir müzakere süreci yaşansa ve iş referanduma gitse, çok büyük olasılıkla olumlu sonuç çıkacağı" yönünde fikir belirten Talat,  yapılan anketlerin de bunu gösterdiğini savundu. Talat, “Sorun, Kıbrıs Rum halkının ikna edilmesindedir” ifadelerini kullandı.

Crans Montana’da Anastasiadis’in, “Ben halkımı, Kıbrıslı Türklerle sağlık hizmetlerini paylaşmaya bile ikna edemem” dediğini anımsatan Talat, “Eğer durum buysa, liderlerin işi toplumlarını ikna etmektir. Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye için de Yunanistan için de bölge için de iyi olacak. Türkiye ile Yunanistan arasındaki en ciddi sorun Kıbrıs, diğeri de Ege’dir” diye ekledi.

-Denktaş: “Siyasi eşitliği bizimle paylaşmak, Rum liderliğinin işine gelmedi”

Serdar Denktaş ise 20 yıl önce çözüme çok yakın hissedildiğini belirterek, iki bölgeli, iki kesimli federasyonu BM parametresi haline getiren Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın “Mr. No” ilan edildiğini anımsattı.

Dentaş, “Rauf Denktaş, Güney siyasetinin bizimle bir şey paylaşma niyetinde olmadığını biliyordu. Yıllar süren müzakerelerde, Güney Kıbrıs’ın Kıbrıslı Türkler ile bir şey paylaşmak istemediğini anlamış bir liderdi” dedi.

2002 yılından sonra, Türkiye’nin de yönlendirmelere başladığını ileri süren Denktaş, “Bizimdir zannettiğimiz iradenin, aslında oluşturulan algılar nedeniyle şekillenen iradeye dönüştüğünü kabul edelim” diye konuştu. Sağ denilen kesimden de “evetçilerin” güçlü bir oy aldığını kaydeden Denktaş, Türkiye’nin yönlendirmesiyle bu oyların kaydığını savundu.

“Ordu da iyidir bu plan dedi ve yüzde 64’e ulaşıldı. Annan Planı güney tarafından da kabul edilmiş olsaydı, şu an belki de yeniden çatışmaya başlamış olacaktık” diyen Denktaş, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumlarla tarihte ortak hedefinin olmadığını söyledi. 1960 Cumhuriyetinin baskıyla kabul edildiğini dile getiren Denktaş, adada bağımsız bir devletin kurulmasının, Türkiye’nin önerisi olduğunu kaydetti. Söz konusu durumun, Akdeniz’de Türkiye’nin kendi varlığını devam ettirme yolu olduğunu iddia eden Denktaş, “Siyasi eşitliği bizimle paylaşmak, hiçbir zaman Rum liderliğinin işine gelmedi” dedi. Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk bireyler arasında bir sıkıntı olmadığını dile getiren Denktaş, siyasi olarak güç paylaşımı noktasında sıkıntıların bulunduğunu kaydetti. “Federasyoncular ve devletçiler olarak ayrılmadan kendi içimizde uzlaşabiliriz. Talat ile onlarca kez denedik, mutabık olarak gittiğimiz her konuda sonuç aldık” diye konuşan Denktaş, güç paylaşımının mümkün olmayacağının belli olduğunu kaydederek, geleceğe yeni bir yaklaşımla yürümeye devam edilebileceğini belirtti.

-Kiprianu: “Refrandumda hangi pozisyonu destekleyeceği konusu AKEL’i çok düşündürdü”

 Andros Kiprianu, da yakın tarihinin çok çalkantılı olduğu belirtti ve Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkilerin çeşitli aşamalardan geçtiğini kaydetti. Her iki toplumda da uyum içinde yaşayan insanların bulunduğunu anımsatan Kiprianu,  yakın tarihte Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkileri kötüleştiren çeşitli olayların yaşandığını ifade etti. Kıbrıs sorununun çözümü için ortaya konan  çabalara işaret eden Kiprianu, iki toplumda ayrı ayrı referandumların yapıldığı 2004 yılındaki çaba ile 2017 yılında Crans Montana'da ortaya koyulan çabanın bunların en önemlileri olduğuna dikkat çekti. 2004 döneminde, referandumda hangi pozisyonu destekleyeceği konusunun, AKEL’i çok düşündürdüğüne vurgu yapan Kiprianu, “Sorumlu ve doğru düşünen her insanın veya partinin tutumunun benzer biçimde olması gerektiği görüşündeyim” dedi. Söz konusu dönemi, “Kıbrıs Türk toplumuyla ve özellikle de yollarda çözüm için gösteri yapan ilerici kesimiyle ilişkilerimiz; diğer yanda ise Plan'da yer alan kabul edilemez hususlar ve zaaflarla Kıbrıs'ın ve halkımızın geleceği konusundaki endişelerimiz vardı” diye niteleyen Kiprianu, planda yer alan ve Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilemeyecek hususların sorumlusunun, Türkiye'nin uzlaşmaz tutumu olduğunu savundu. Dönemin Rum Yönetimi Başkanı  Tasos Papadopulos’un gereken kararlılığı gösteremediğini de belirten Kiprianu, içinde bulunulan dönemle ilgili de konuştu. Kiprianu, “Başarı şansının daha yüksek olması için, Kıbrıs'ı seven bizler, barışı seven bizler, iki toplumun liderlerini ikna etmek için, Yunanistan'ı ve özellikle Türkiye'yi ve  uluslararası toplumu bize yardımcı olmaya ikna etmek için hep birlikte çalışmalı, iş birliği içerisinde olmalıyız” dedi. "Taksim’in Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için yolun sonu olacağını sanmayalım” diyen Kiprianu, taksimin tam tersine yeni acıların, yeni felaketlerin başlangıcı olacağını ileri sürdü. 

-Papapetru: “2002-2004 yıllarında Kıbrıslı Türklerin devrimi büyük ve benzeri görülmemiş bir şeydi”

Mihalis Papapetru da Anan Planı’nın, Kasım 2002'de aniden ortaya çıkmadığını söyledi. 1977'den bu yana yapılan çeşitli görüşmelerde, temel hükümlerin tartışıldığını kaydeden Papapetru, Mehmet Ali Talat'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Kıbrıslı Rumlar’ın, Denktaş’ın arkasına saklanamadığını belirtti ve Tassos Papadopoulos'un, 2003 sonrasındaki görüşmelerdeki tutumunun ve başkanlık dönemindeki olumsuz yaklaşımlarının gün yüzüne çıktığını vurguladı. Tasos Papadopulos’un televizyon kanallarında ağlayarak Annan Planı’nı reddettiğini anımsatan Papapetru, Annan Planı’nın taraflara sunulduğu dönemle ilgili bilgi verdi, Kleridis’in müzakere ekibine mümkün olduğu kadar çok öneri sunmaları talimatını verdiğini ifade etti. Kıbrıslı Rum önerilerinin büyük bir kısmının, Plan’ın üçüncü versiyonunda yer aldığını, bunun temel nedeninin ise Türk tarafından herhangi bir itirazın gelmemesi olduğuna dikkat çeken Papapetru, “Sonuç olarak Anan Planının üçüncü versiyonu, Rum tarafı açısından orijinal Plan’a göre daha olumluydu” dedi. Mehmet Ali Talat’ın göreve gelmesiyle birlikte tablonun değiştiğini söyleyen Papapetru, “İşte o zaman Türk tarafı esnek ve açık sözlüydü” dedi. “2002 yılında Kopenhag Basın Merkezi'nde hükümet sözcüsü olarak Tahsin Ertuğruloğlu'nun temsil ettiği Türk tarafının reddi sonucu Kıbrıs'ın AB’ye üyelik kararının kabul edilmesinden hemen sonra, ‘Kıbrıs sorununu çözemediğimiz ve ülkemin AB'ye katılacağı için üzgünüm ve hayal kırıklığı yaşıyorum. Hâlâ bölünmüş durumdayız’ demiştim, bu açıklamam nedeniyle Rum tarafında çok eleştiri aldım” diyen Papapetru, “2004 yılının benzersiz bir ivmeye sahip olduğunu unutmamak gerekir. 2002-2004 yıllarında Kıbrıslı Türklerin devrimi büyük ve benzeri görülmemiş bir şeydi” diye ekledi.