İskan Dairesi eski Müdürü
Öztan Özenergün ile birlikte, devlete ait 4 parça araziye ‘Toprak Dağıtım Belgesi’ hazırlayarak Hüseyin Vasilyalı’ya tapulamakla suçlanan eski müsteşar
Hasan Fındık aleyhindeki karar dün açıklandı.
Lefkoşa Ağır Ceza mahkemesi Başkanı Fadıl Aksun,
Kıdemli Yargıç Vedia Berkut Barkın ve
Yargıç Murat Soytaç’dan oluşan mahkeme
heyetinin huzurunda görüşülen uzunsoluklu davanın ardından
heyet bugün mahkeme kararını oy birliği ile açıkladı. Başkan Fadıl Aksun’un yazdığı dava kararı yine ders verir nitelikte idi.
Kararı okuyan
Mahkeme Başkanı Fadıl Aksun, sanığı aleyhine gelen sahte evrak düzenleme, tedavüle sürme, sahtekarlıkla kayıt temin etme suçlarından ve sahtekarlıkla para temini suçlamalarından suçlu bulup mahkum ettiklerini açıkladı.
Başkan Fadıl Aksun kararda şu noktalara değindi :
Aksun: “Öztan Özergün isimli dönemin iskan müdürü sanığın teşvik ve yönlendirmesi ile bu belgeleri sahteleyerek devlet rezervindeki arazileri tarım tahsisli olarak göstererek Hüseyin Vasilyalı isimli kişiyi hak ve koçan sahibi yapmıştır. Sahtelenip Hüseyin Vasilyalı adına kaydolan 5 parça malın 2’si bu şahıslara verilirken, 3 parça mal da satılarak değeri Olgun Amcaoğlu, Öztan Özenergün ve sanık tarafından bölüşülmüş, sanık bu paradan 70,000 Sterlin haksız kazanç elde etmiştir”dedi.
Mahkeme Başkanı Aksun, kararına şöyle devam etti:
“Huzurumuzdaki suç sonucunda Hüseyin Vasilyalı gerçekten hakkı olan 1 parça mal dışında 4 parça daha mal elde etmiş, bunun 3 tanesi satılarak elde edilen para sanık ve suç ortakları tarafından paylaşılmış, diğer mal da yine Hüseyin/Elhamiye Vasilyalı terekesine kalmış ve sonradan elden çıkarılmıştır.
Bu durumda sanığın teşviki ve Öztan Özergün başta olmak üzere Olgun Amcaoğlu’nun devlet rezervinde bulunan ve yasa düzgün işletilmiş olsa idi hakkı olacak vatandaşlara dağıtılması gereken malları şahsi çıkarlarını üstün tutarak kamunun elinden alınmasına sebebiyet vermişlerdir. Buna vesile olan sanığın, dönemin İskan Müsteşarı olması ve görevi gereği devletin malları üzerinde kamu yararını gözetmekle mükellef olması gerekirken bu suçu işlemesi tabloyu ağırlaştırmaktadır.
Kamu görevlilerinin vazifeleri devlet ile vatandaş arasında köprü olmaktır. Bu görevi yürüten kişiler şahsi çıkarlarını toplum çıkarları üzerinde görmeleri mümkün değildir. Kamu görevlileri yaptıkları hizmet gereğince devlet bütçesinden ödenirler. Kamu görevlilerinin ne görev ifa ettiklerine bakılmaksızın hak ettikleri gelir budur ve kamu hizmetine de bu bilinç ile girilmelidir.
Bu bilincin yitirilip devletin kaynaklarından kendilerine şahsi kazanç sağlayan kişiler toplumsal yozlaşmanın en büyük mesulüdürler. Huzurumuzdaki dönemin iskan müsteşarı olan sanığı da bu kapsamda değerlendirmemiz gerekmektedir.
Seçiminden görev yapmasına liyakat kriterleri göz ardı edilerek atanan dönemin “İskan Komisyon” üyelerinin iş bilmezlikleri ve zafiyetinden faydalanarak sanık ve suç ortakları bu suçları işlemiştir. Daha açık bir ifade ile bu kurul görevini tam olarak yerine getirmiş olsa idi, bu malların devletin elinden çıkması önlenebilecekti. Bu kapsamda sanığın yargılanmamış olmalarına rağmen bu suçu tek başına değil suç ortakları ile birlikte işlediği hususunu da sanığın suçun işlenmesindeki rolü açısından dikkate alırız.”
Başkan, sanık avukatının sanığın suç ortaklarının başsavcılığın verdiği karar doğrultusunda bugün değin yargılanmadığını ve ellerini kollarını sallayarak yaşamlarına devam ettiklerini ifade ettiğini belirterek,“ Bir kişiye dava getirilip getirilmemesinde yetki Anayasaya göre Başsavcınındır. Mahkeme ancak huzurundaki olgulardan bir suç işlendiği kanaatine varırsa bunun soruşturmasına emir verebilir, yapılacak soruşturma sonucunda dava ikamesi yine başsavcının yetkisindedir. Bu kapsamda suç ortaklarının bu dava maksadı ile soruşturulduğunu ancak aleyhlerine dava ikame edilmediğini görmekle birlikte bu kişilerin elde ettikleri yasa dışı gelir açısından soruşturulmadıkları gerçeğinden hareketle bu kişiler aleyhine suç geliri ve/veya kara paranın aklanmasının önlenmesi yasaları altında soruşturma açılması yönünde mahkememiz karar üretmiştir.
Haksız kazanç elde edenlerin cezalanması yanında elde ettikleri paranın da ait olan devlet hazinesine geri dönmesi gerekir. Aksi halde “cezamı çeker çıktığımda çaldığımın sefasını sürerim.” bilinci hakim olur ki bu adil olmadığı gibi toplum vicdanını da rahatsız eden bir durum oluşturur” şeklinde konuştu.
Başkan, kararını şu sözlerle noktaladı:
“Bu davanın ikamesinde iddia makamınca geç kalındığı hususunu değerlendirdiğimizde suçun işleniş tarihinin 2004-2005 yılları olduğunu gerçeği ışında davanın 2018 senesinde açılmış olmasında makul bir izahat yoklunda 14 yıllık sürenin uzun bir süre olduğu ve bu durumun sanık lehine değerlendirilmesi gerektiğine bulgu yaparız.
Yine sanığın sabıkasız oluşu yanında geçen zamanda sağlık durumunun bozulduğunu ve sağlık durumunun cezaevi koşullarından etkileneceğini de sanık lehine değerlendirdikten sonra, sanığı mahkum ettiğimiz sahte evrak düzenleme ve tedavüle sürme suçundan
4 yıl hapis cezasına çarptırırız.”