Kıbrıs Türk
Barolar Birliği,
Bayrak Radyo Televizyon Kurumu Müdürü
Meryem Özkurt’a seçim yasağını çiğnediği gerekçesiyle 2 ay hapis cezası verilmesi ve gelen tepkiler üzerine bir açıklama yaptı.
Açıklamada, "Özkurt aleyhindeki davayı kabul etti ve Mahkeme Yasa’da öngörülen sınırlar dahilinde 2 aylık bir hapis cezasına hükmetti. Mahkemelerce verilen kararların beğenilmemesi, eleştirilmesi ve bunlardan hoşnut olunmaması elbette ki mümkündür. Bu anlamda yargı da diğer devlet organları gibi dokunulamaz bir kutsallığa sahip değildir." denildi.
Barolar Birliği'nden yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, Seçim ve Halk Oylaması Yasası’ndaki seçim yasakları kurallarına aykırı yayın yapma ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından verilen karar ve tedbirlere uymama sebebiyle, BRTK Müdürü Meryem Çavuşoğlu Özkurt aleyhine bir dava açıldı. Özkurt aleyhindeki davayı kabul etti ve Mahkeme Yasa’da öngörülen sınırlar dahilinde 2 aylık bir hapis cezasına hükmetti. Mahkemelerce verilen kararların beğenilmemesi, eleştirilmesi ve bunlardan hoşnut olunmaması elbette ki mümkündür. Bu anlamda yargı da diğer devlet organları gibi dokunulamaz bir kutsallığa sahip değildir.
Bugüne kadar, özellikle kamuoyunu ilgilendiren pek çok dava hakkında çeşitli yorumlar, lehte veya aleyhte beyanlar olmuştur. Ancak bunun Anayasal bir sınırının olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Bu noktada Anayasa’nın özellikle 136. maddesinde düzenlenen “Mahkemelerin Bağımsızlığı” maddesinin ihlâl edilmemesi gerekir. Maddenin kendisi, uyulması gereken kuralları açıkça belirtmektedir:
“(2)Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında, mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
(3)Görülmekte olan bir dava hakkında, Cumhuriyet Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz; görüşme yapılamaz veya herhangi bir demeçte bulunulamaz. Yasama ve Yürütme organları ile Devlet Yönetimi makamları, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organ ve makamlar, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Kıbrıs Türk Barolar Birliği olarak, dünden itibaren cumhurbaşkanı, bakanlar kurulu üyeleri, meclis başkanı ve bazı milletvekilleri tarafından dile getirilen saptamaların yukarıdaki anayasal sınırı ve eleştiri boyutunu aştığını endişe ile gözlemlemekteyiz.
Mahkeme kararının ardından; Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “yetkili mercilerin gereken adımları atacağına inanmaktayım”, Başbakan Ünal Üstel’in “bu çifte standart yaratan durumun ortadan kaldırılması için hükümetimiz gereğini yapacaktır”, Meclis Başkanı Zorlu Töre’nin “büyük bir üzüntü ve endişe ile takip ettiğimiz bu hadisenin bir an önce son bulması ve Sayın Özkurt’un yeniden özgürlüğüne kavuşması en büyük temennimizdir”, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’nın “bu durum hakimlerimizin seçilmesindeki kriterler konusunu bir kez daha gündeme getirmiştir”, Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun “Türkiye KKTC birlikteliğine karşı alınmış bir karar olarak algılandı” şeklinde basına yansıyan sözleri, demokrasi ve hukuk devletinin en önemli ilkelerinden biri olan yargı bağımsızlığı ilkesine aykırıdır ve yargı bağımsızlığının vatandaşlar lehine sağladığı büyük güvenceyi sarsmaya ve/veya zedelemeye yöneliktir.
Bu gibi söylemlerin, ifade özgürlüğü çatısı altında değerlendirilemeyeceği de açıktır. Her hak, özüne dokumamak kaydıyla, belli sınırlamalara tabidir. Bu noktada, nasıl ki nefret söylemi gibi toplum içindeki belli kesimleri hedef haline getirip şiddete maruz kalmalarına neden olan ifadeler bu kapsam dışında tutulursa, yasama ve yürütme organlarının / üyelerinin yargılama süreçlerini etkileyen ve mahkemelere siyasi baskı / müdahale edilmesine neden olan açıklamaları da bunun dışındadır.
Unutulmamalıdır ki yargı bağımsızlığına ve yargıç güvencesine bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı vardır ve bunu gözetip kollamak herkesten önce seçilmiş siyasetçilerin görevidir.