ÖZEL HABER
21-27 Mayıs Süt Haftası dolayısıyla
Gönyeli Fazıl Plümer Anaokulu’nda kahvaltılı bir etkinlik düzenlendi.
Etkinliğe
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, Gönyeli Alayköy Belediye Başkanı Hüseyin Amcaoğlu, SÜTEK Müdürü Mehmet Karadayı, Hayvan Üreticileri Ve Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Naimoğulları, SÜİB Başkanı Mahmut Erden ve SÜTEK Yönetim Kurulu üyeleri de katıldı.
Etkinliğe katılan Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, öğretmen sendikalarının grev ve eylemlerini
KIBRIS GERÇEK mikrofonuna değerlendirdi.
"Hiçbir hak eğitim hakkını elden almayı gerektirmiyor"
KIBRIS GERÇEK muhabiri Kenan Doğu’nun “Süt var, peynir var, poğaça var, okullarda da grev var. Ne diyeceksiniz?” sorusu üzerine gülümseyerek sözlerine başlayan Bakan Çavuşoğlu üzgün olduğunu belirterek “Bugün ilkokullarımızda grev yoktur, orta eğitimimizde var. Tüm çocuklar büyük bir heyecanla sınavları beklerken böyle bir sürpriz bir şey oldu.” dedi.
Üzüntüsünün asıl sebebinin öğrencilerin eğitim haklarının ellerinden alınması olduğunu belirten Çavuşoğlu, “Tabii ki öğretmenlerimiz çok kıymetlidir ve grev yapma hakları vardır ama hiçbir hak eğitim hakkını elden almayı gerektirmiyor.” diyerek sendikaların bahane ettikleri yasal değişikliğin içeriğiyle ilgili bugüne kadar eylemlerinde veyahut protestolarında bir tek madde bile açıklamadıklarını, bütün eylem gerekçelerinin yapılan yasal değişiklik olduğunu söylediklerini ama eylemlerde yapılan açıklamaların hiçbirinin Öğretmenler Değişiklik Yasası ile ilgili olmadığını ifade etti.
Sendikaların amacının ülkeyi bir anlamda kendi beyinlerindeki kategoriye koymak olduğunu söyleyen Çavuşoğlu hükümeti talimatla yönetilmekle yaftaladıklarını ancak tarihe bakıldığında son 4 yılda hükümetin 20 okulu bu ülkeye kazandırdığını hatırlattı.
Yabancı öğrenciler konusuna da değinen Çavuşoğlu “Yabancı öğrenci konusunda biz zaten noktayı koyduk. Tavrımızı da sergiledik.” dedi.
Okulların ihtiyaçlarının, yapılması gereken iyileştirmelerin farkında olduklarını ve bunu her defasında dile getirdiklerini ifade eden Çavuşoğlu “Milli Eğitim Bakanlığı şu anda tarihinde topladığı arazilerden fazla arazi edinmek için çırpınıyor, projeler üretiyor, hayırseverleri çağırıyor.” diyerek devlet kaynakları ve ana vatan Türkiye kaynaklarıyla projelerin yapılmasıyla ilgili büyük bir seferberlik içinde olduklarını belirtti.
Öğretmen sendikalarının tüm bunları gerekçe göstererek eylem yaptığını ve bu durumdan dolayı öğrenciler adına üzgün olduğunu belirten Çavuşoğlu, “Bugüne kadar eğitimi bu noktaya meslektaşlarımla birlikte getirdik, bundan sonra da onlarla götüreceğiz ama samimi olmayan eylemler nereye kadar?” diye sordu.
"Atatürk Öğretmen Akademisi'nin en büyük güvencesi biziz"
Sözlerine “Yani bu ülkede hem özel okulların harçlarından şikayet edeceksiniz, hem de grevlerinizle insanları özel okullardan öğrencilerinizi almayın dedirteceksiniz. Sonra da bu konuda kaosun sorumlusu bakanlıktır, hükümettir gibi yaklaşımlar sanırım kısa süreli söylenebilecek sözlerdir. Çünkü ülkede herkes her şeyi biliyor.” diyerek devam eden Çavuşoğlu, Öğretmenler Yasası'nda yapılan değişiklikleri sıralayarak şöyle devam etti;
“Daha önce yaptığımız hizmet içi kurslara 4500 öğretmeni davet ederken 600 öğretmenden fazla katıldı. Biz hizmet için kursları mecbur ediyoruz.
Biz öğretmenlerin öğretmenler yasasındaki ders yükümlülüklerine ekstra bir yük getirmiyoruz. Sadece o ders yükümlülüklerini yerine getirmelerini istiyoruz. Müdür muavinleri 4-7 saat arasında derse girmesi gerekirken girmiyorlardı, biz dört saate girmelerini istiyoruz.
Bizim Atatürk Öğretmen Akademisi'ni kapatacağımızı söylüyorlar. Asla böyle bir şey yok. En büyük güvencesi biziz. Akademinin geleceğinin en büyük güvencesi biziz çünkü tarihte en fazla öğrenciyi biz aldık. Her yıl yaklaşık 80 ve üzeri öğrenci alarak şu anda akademide 336 tane öğrencimiz var. Tarihte böyle bir sayı olmadı. Geçmiş yıllarda 25 tane, 30 tane, 40 tane öğrenci alınırken biz 80den aşağı öğrenci almadık.
Nasıl bir çelişkidir bu?
Daha önce Türkiye Cumhuriyeti'nde, Avrupa'da mezun olan öğrencilerim bakanlar kuruluna diplomalarını bir önergeyle götürüp denklinin onaylanması halinde akademi mezunu gibi muamele görürdü ve sınırsızdı bu hak. Biz şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde sınıf öğretmeni ve okul öncesi branşında Milli Eğitim Bakanlığı’nın talep ettiği kontenjanlara müracaat eden öğrencilere mezuniyetleri halinde sınava girme hakkı verir. Bunlar gerekçe yapıyorlar.
"Eğitimde fırsat eşitliği olmazsa olmazdır"
Yani incir çekirdeğini doldurmayan tavırlardır ama zaten eylemlerdeki sözcülerin söylediklerine bakarsanız işte burası son kaledir. Neye son kaledir? Neyin son kalesidir? Yani işte talimatla yönetiliyorlar. Biz buna boyun eğmeyeceğiz. İşte makam talimat alır, hükümet talimat alır gibi ezberci söylemlerle bugün de çocukların sınav hakkını dahi elinden alacak kadar maalesef sağduyulu değerlendirme yapmamıştır sendika yönetimleri.
Burada bunlar tabii ki ülkemiz eğitimine açılan yaralardır ve ülkede fırsat eşitliği olmazsa olmazdır eğitimde. Özel okullarda parası olan insanları bu kadar zamandır eleştirirken ve benim açıklamam “mesele özel okulların ücretleri değil, mesele insanları özel okullara muhtaç etmemektir” dediğimin aksine bu eylemler çocukları, aileleri özel okullara muhtaç ediyor. Yani şimdi kiminle iş birliği yaptıklarını da merak ediyorum. Yani ben bu davranışları samimi bulmuyorum.
"Belli oldu ki aslında asıl gaye tam gün eğitime geçmemektir"
Tam bu harç patlamalarından, özel okullardan işte devlete bir öğrenci geleceği beklentisi varken ve biz de herkese imkanlarımız ölçüsünde kapılarımızın açık olduğunu söylerken bu eylemleri görenler bütün gelirlerini verebilenler özel okullara harcıyorlar. Ben çok merak ediyorum. Bu tavrın arkasındaki düşünce nedir? Veyahut da iş birliği anlayışı nerededir burada ülkeyi sevmek ülkenin ha burada bu çığlık atan çocuklarını sağlıklı ve mutlu ve nitelikli yetiştirmekten geçer. Bunun için bazı okullarımızın standartları çok güzeldir. Bu okulumuz da çok güzeldir. Bazı okullarımızın standartları aşağıdadır, farkındayız ve bunun için çırpınıyoruz. Biz hiçbir şeyde gizlemiyoruz. Belli oldu ki şimdi tam gün eğitim konusunda biz ciddiyetimizi ve tavrımızı ortaya koyduk. Belli oldu ki aslında asıl gaye tam gün eğitime geçmemektir. Çünkü alışkanlıklar bu ülkede kusura bakmasın hiç kimse. Bu ülkenin alışkanlıklarını bilmeyen yok. Ve tam gün eğitimden biz bahsedince ve oraya doğru yolculuk başladı, işte diyorlar ki çocuklara catering yemek hizmeti verin, alt yapıları güçlendirin ve sonra tam gün eğitime geçmek istiyorsanız geçelim. Yani demek istiyor ki bana öğretmenin yasasında bulunan ders yükümlülüklerinin yüzde 60ına girin, çünkü Orta Eğitim’in bana nakillerle ilgili gönderdiği bir liste var, diyor ki beden eğitimi öğretmenleri 12 saate girecek, Türkçe öğretmenleri 16-17 saate girecek, A öğretmen 12-13 saate girecek, B öğretmen 18’e girmesi gerekirken 15’e girecek.
Hem bu şekilde Öğretmen Yasası’ndaki yükümlülüklerin altında bir talep olacak, diğer taraftan uluslararası standartlarda benden okul isteyecek, diğer taraftan 45 bin öğrenciye benden yemek isteyecek. Allah aşkına bu ülkede zaten 45 bin yemeği 1 saat içinde sunabilecek bir sistem yok. Bütün okullarımızı 1 yıl içerisinde standartlarını yükseltebilecek bir bütçe yok. Öğretmenler Yasası’ndaki ders yükümlülüklerinin altında öğretmenleri çalıştırmak demek tam güne eğitime geçerken, 5 günü hesaplayarak söylüyorum 1500 ek öğretmen demektir. Oysa şuanda bizim öğretmenlerimizin Öğretmenler Yasası’na göre yükümlülükleri olan ders saatlerine girmeleri halinde yaklaşık olarak ortalama her öğretmenden 2 saat eksik olduğunu varsayarsak zaten bu kendiliğinden 9 bin saat eder ve neredeyse 2 günü karşılayacak bir durumdadır.
Yani bu ülkeyi geleceğe taşımaya istekli miyiz isteksiz miyiz? Biz istekliyiz, istekli olanlarla da yola devam edeceğiz.”