Serenity Kiser, 48 yaşında otizm teşhisi aldığında bu hem şaşırtıcı hem de yaşamı boyunca taşıdığı pek çok soruya bir cevap olmuştu. Çocukken Kiser, sürekli olarak “abartılı olduğu” gerekçesiyle eleştiriliyordu: Kahkahası çok gürültülüydü, hareketleri tuhaftı, yanlış zamanda yanlış şeyler söylüyordu. 11 yaşında, tam olarak nedenini anlamadığı şekilde iki kez bir kuruma yerleştirildi.
Otizm teşhisi aldıktan sonra Kiser, bu dönemle ilgili belgeleri tekrar inceledi ve kendisine yöneltilen eleştirilerin “neredeyse ders kitabı niteliğinde otizm belirtileri” olduğunu fark etti. Doktorlar, onun göz teması kurmadığını, monoton bir sesle konuştuğunu ve otoriteye karşı çıktığını not etmişti.
Otizm, kız çocukları ve kadınlarda farklı görünüyor
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), iletişim, öğrenme ve davranış farklılıklarıyla tanımlanan nörolojik bir durumdur. OSB’li bireylerde genellikle belli ilgi alanlarına yönelme ve tekrarlayıcı davranışlar görülür. Ancak kız çocukları ve kadınlar, geleneksel otizm anlayışına uymayan özellikleriyle sıklıkla gözden kaçabiliyor.
Bristol Üniversitesi’nde araştırmacı Laura Hull, “Kız çocukları ve kadınlar genelde daha geç teşhis alıyor ve daha fazla değerlendirmeden geçiyor,” diyor. Bunun nedenlerinden biri, temel sosyal becerilerde daha başarılı olmaları. Örneğin, kısa sohbetler yapabilir veya sınırlı da olsa göz teması kurabilirler. Ancak daha karmaşık sosyal durumlarda, özellikle arkadaşlık kurma ve sürdürmede, zorluk yaşayabilirler.
Otizmin erkeklerde daha fazla görüldüğü düşüncesi, bu alandaki araştırmaların uzun yıllar erkeklere odaklanmasından kaynaklanıyor. Örneğin, çocukken Kiser, sınıfındaki otistik bir erkek çocuğun el çırpma ya da zıplama gibi hareketlerini yapmayı denediğinde, ona bu davranışların otistik olduğu ve kendisinin böyle davranmaması gerektiği söylenmiş.
Otizme dair gelişen anlayış
Otizm, sosyal iletişim bozukluğu olarak sınıflandırılsa da, bu zorlukların daha çok iletişim tarzındaki farklılıklardan kaynaklandığı anlaşılıyor. İngiliz sosyolog Damian Milton’ın 2012 yılında ortaya attığı ''çifte empati problemi'' tezi, iletişim zorluklarının farklı deneyimlerden kaynaklandığını öne sürüyor. Aynı dünyayı benzer şekilde algılayan bireyler, birbirleriyle daha kolay etkileşim kurabiliyor.
Otistik bireylerin çevresel uyaranları farklı şekilde algıladığı biliniyor. Bu, kimi zaman ışık ya da sese aşırı duyarlılık, kimi zaman da yüksek bir ağrı eşiği olarak kendini gösterebilir. Bu duyusal farklılıklar, otistik bireylerin dünyayı daha dar ama çok daha net bir perspektiften algılamasına olanak tanıyor.
Toplumsal önyargılar ve yetersiz farkındalığa rağmen, gelişen araştırmalar otizmin daha derin bir şekilde anlaşılmasını sağlıyor. Otistik bireylerin zorluklarının yanı sıra dünyayı algılamadaki benzersiz yeteneklerinin de daha fazla takdir edilmesi gerekiyor.
Son yıllarda otizm teşhisleri hızla artıyor ve bu artış özellikle kızlar ve kadınlar arasında dikkat çekiyor. Kadınların teşhis alma sürecinin neden daha karmaşık olduğunu anlamak, otizmin farklı yüzlerini keşfetmek açısından kritik bir adım.