Son bir haftanın trafik bilançosu ağır... Son bir haftanın trafik bilançosu ağır...
Gazeteci Serhat İncirli, bugün itibariyle Yenidüzen gazetesinde köşe yazısı yazmaya başladı, ilk yazısı "Merhaba" ile çarpıcı yorumlarda bulunan İncirli, UBP'nin yeni tutumunu da eleştirmeden geçmedi. İncirli'nin köşe yazısı: “Denizin Kokusu”… Öyleydi köşemin adı… Geceleri muhabir – editör olarak çalışıyordum, gündüzleri spor muhabirliği de yapıyordum… *  *  * Maraş o zamanlar şimdiki gibi “eğreti açık” değil, “çok” kapalıydı… Ve yangın çıkmıştı… *  *  * Mağusa’da üç - dört katlı bir apartmanın üzerine çıkıp, yangının fotoğrafını çekmiştim ki, bir polis beni görmüş, “nedir be hayvan yaptığın?” şeklindeki kibar seslenişe, “in aşşşaaa” şeklindeki “kibar talimatı” eklemişti… Ferdi abiyle birlikteydik… Ferdi Sabit Soyer… Ferdi abi daha başbakan olmamıştı… Merdivenden inerken, makinedeki filmi sarmış çıkarmış, Ferdi abiye vermiştim… İndiğimde polis önce makinemi istedi. Sonra beni karakola davet etti. *  *  * Günlerden Pazar. Mağusa Polis Müdürü, daha sonra Polis Genel Müdürlüğü’nden emekli bir ağabeyimdi. Beni ve ailemi tanıyordu. Telefonda konuştuk, “Abim, biraz bekle, komutana ulaşalım, seni bırakırız” demişti! Komutan? *  *  * Makinedeki filmi almışlar, açıp yakmışlardı. Oysa film çoktan Lefkoşa’ya ulaşmış, gazetede o gün nöbetçi editör olan Burhan Eraslan’a teslim edilmişti. Şikar bir fotoğraf da yoktu. İstesek yayınlardık. Yayınlamadık. *  *  * “İşlediğim” iddia edilen suç, “askeri yasak bölgeyi görüntülemek”ti! Ve Mağusa Polisi ya da o dönemdeki Polis Genel Müdürü’nün beni salıveren “yetkisi” yoktu. O yetki, GKK’ya bağlı sivil işler birimi gibi bir birime aitti. O birimin komutanı, Türkiye’den transfer bir kurmay albaydı. GKK o günlerde tugay büyüklüğünde bir birlikti. Ve ben de o tugayın yeni terhis emekli teğmenlerinden biri. Komutanı da biliyordum, yardımcısı yine Türkiye’den gelen kurmay albayı da, üç numaralı komutan olan “beni salıvermesi” için beklediğimiz komutanı da… *  *  * Sene 1992’ydi. Ve ben Yenidüzen gazetesindeydim… Tıpkı bugün olduğu gibi… 24 yaşındaydım. Şimdi 53 yaşındayım… Hiç bir şey değişmedi… O dönemlerde ülkeyi tamamen üniformalı komutanlar yönetiyordu… Şimdi ise “ne idüğü belirsiz” diyeceğim, takım elbiseli ve badem bıyıklı yobazlar… Bir din işleri başkanı veya müftümüz vardı, artık O da TC’den! Hayırlı olsun inşallah!!! *  *  * O günlerde UBP’liler silme Atatürk milliyetçisiydi. Şimdi UBP’liler Cuma namazcı… UBP’lilerin camiye gitme oranı binde 0,0002 civarında bile değildi! Ünlü Türk Büyüğü Doğu Perinçek’in TC seçimlerinde aldığı oy oranı kadar! *  *  * UBP yönetimi, alkol tüketmeye devam ediyor elbette ama oturdukları koltukların sağlam olup olmamasını Atatürk milliyetçiliği ve militarist yalakalıkta değil; aşırı dinci veya yobazlığa varan yalakalıkta sağlama alıyor artık… Üniforma yok, bıyık var! Ve bıyıklar “bademi”… *  *  * Ülke tam anlamıyla batakta… Aşırı Sovyet yanlısı, fanatik Türkiye düşmanı hatta Türk Bayrağı yaktığı bilinen ancak sonrasında ani bir dönüşle asker yalakası olmuş bir kişi, daha önce çalıştığım televizyonun sahiplerini tehdit etmiş ve demiş ki; “… General tanıdıklarım var, emekli büyükelçi ahbaplarım var, sizi yakarım, dava ederim…” Ve ben de bu yüzden “uyurken”, işsiz kalmışım… Sorun mu bu? Elbette sorundur! Çünkü bu ülkenin nasıl, ne şekilde ve kimler tarafından yönetildiğinin açık ispatıdır… *  *  * Aynı kişi, yine aynı emekli generaller ve emekli büyükelçilerin isimlerini de kullanarak, “bu vatan haini, bu Rumcu sizde yazı yazmaya devam ederse, sizi de yakarım” diyerek tehditler sallamış… *  *  * Demokrasi, hukuk, adalet, çağdaş yaşam, sosyal adalet, uygarlık, medeniyet… Ne gereği var canım! Sistem yeter ki değişmesin! Aman ha, sakın Kıbrıs sorunu çözülmesin! Böyle tamamız! Ve tabiri caizse, iş bulmak adına seçeneklerim elbette çöktü ama yine de kesinlikle işsiz kalmazdım. Hatta kendi gazetemi yayınlar, kendi tv programımı da Mark Zuckerberg dostumun aracılığı ile yapabilirdim… Vatandaşı olduğum İngiltere’ye dönerdim; ilk günden iş bile bulmuştum… Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de iş bulmak benim için sıkıntı olmazdı… *  *  * Ayıptır söylemesi, iyi derecede Türkçe yanında, küfür seviyesinde Elence ve gayet iyi İngilizce bildiğimi gizlemeyeceğim… *  *  * Haaa Allah razı olsun, buralarda “gardaş gel” diyen üç beş arkadaşım hatta bunun da ötesinde, günlerdir on binleri çoktan aşan destek mesajları da yok değildi… Ve beni çok mutlu ediyordu… Ama biliyordum, onları da rahatsız edecekler… *  *  * O kadar ki, örneğin birine, “… Serhat televizyonundan uzaklaşmazsa, seni görevden alırız!!!” Caaaaauv! Bu söylediğim yalan değil ha! Ülkeyi gerçek anlamıyla yöneten; Atatürkçü UBP’nin neredeyse piyasadaki her ferdini namaza başlatan, namaz kılmayana görev vermeyen badem bıyıklı ismi lazım değiller, sağda solda bunu anlatıp gülüyorlar… İş birliği yaptıkları adamlar da eski Atatürkçü, Annan Planı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’a ana avrat küfretmiş dönekler… Bu arada belirtmekte fayda var, Recep Tayyip Erdoğan 2023’te Türkiye’de iktidardan gittiği gün, bunların tümü yeni gelecek olanın bir numaralı yalakası ve Erdoğan’ın da bir numaralı düşmanı olacak. Çünkü ideolojik ahlakları, satılmaya ve dönmeye çok müsaittir… Oysa Serhat İncirli kardeşiniz hala, bir gün, Türkiye’nin ekonomik ve de stratejik anlamda tatmin edilmesi halinde, çözümün Erdoğan eliyle gelebileceğine inancını içinde saklamaktadır! *  *  * Kısacası sevgili dostlar; günahıyla, sevabıyla mesleğimin 33’üncü yılında yüzerken; 29 yıl önce de görev yaptığım Yenidüzen’e geri döndüm… United Media bayrağı altında, bu günden itibaren hem bu sayfada yazı yazacağım hem de hafta içi her sabah 09.30’da Sim Tv ekranlarında olacağım… En başta mesleğe birlikte başladığım, yıllarca da birlikte çalıştığım sevgili Cenk Mutluyakalı ve sevgili Sami Özuslu olmak üzere; tüm United Media emekçilerine; kendi şirketim Medialife’a, Cem Vurgun’a çok teşekkür ederim… Merhaba!
ss-121.jpg Sevgili Cenk Mutluyakalı ile neredeyse 33 yıl önce futbol haberleri yazarak, futbol fotoğrafları çekerek başladık gazeteciliğe... Şimdi yine birlikteyiz... Önemli bir tarih bugün... 16 Ağustos... 1960’ta Cumhuriyetimiz bu tarihte kuruldu, sonra tarihini ileri almışlar! 1974’te 16 Ağustos’ta (fotoğraflarını çekerken gördüğünüz) Maraş, “bizim” olmuş veya olmamış! Hala Maraş’ı konuşuyoruz! Ve belirsizliği! 16 Ağustos 2021...  Yeniden Yenidüzen’deyim...