Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, "Raporda, makroekonomik politikalarda kaydedilen ilerlemeye atıfta bulunulmasını ve Türkiye'nin hem işleyen piyasa ekonomisine ileri düzeyde uyumunun hem de Birlik içindeki rekabet baskıları ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesinin vurgulanmasını kayda değer buluyoruz." ifadesine yer verildi.

Raporun Türkiye'nin mevzuatını AB müktesebatıyla uyumlu hale getirerek birçok alanda AB standartlarına uyum sağladığını teyit ettiği belirtilen açıklamada, "Ortaklık Konseyi ve kritik alanlarda Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantıları gibi askıya alınan tüm yapısal diyalog mekanizmalarının yeniden canlandırılmasıyla pek çok alanda ortak adım atmak mümkündür." ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, raporda, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yapıcı bir rol oynadığı, Yunanistan ile ilişkilerini iyileştirdiği ve AB ile ticari konulardaki işbirliğini geliştirdiğinin vurgulandığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Raporda kayda geçirilen yapıcı yaklaşımımız uyarınca, 15 Temmuz 2019 tarihli Konsey Sonuçlarıyla uygulamaya konmuş olan Türkiye-AB ilişkilerinin önündeki siyasi engellerin kaldırılmasını bekliyoruz."

- Kıbrıs meselesi

1953 yılında açıldı, 99 davacı ve 221 davalı vardı, 30 hakim değişti 1953 yılında açıldı, 99 davacı ve 221 davalı vardı, 30 hakim değişti

Açıklamada, bunun yanı sıra raporun, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının gerçeklerle bağdaşmayan, hukuk dışı ve maksimalist görüşlerini yansıttığı, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin meşru kaygılarını ve haklı politikalarını tamamen göz ardı ettiği vurgulandı.

Açıklamada, Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik formatın "yalnızca Ada'daki iki tarafı, üç Garantör gücü ve Birleşmiş Milletleri içerdiğinin" altını çizilerek, gelecekte varılacak herhangi bir çözümün Ada'daki iki tarafın mutabakatıyla gerçekleşmesi gerektiği aktarıldı.

AB'nin Kıbrıs meselesine ilişkin olarak, Kıbrıs Rum tarafının tutumunu kayıtsız şartsız yansıtan ve Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarını dikkate almayan açıklamalarının çözüm çabalarına katkıda bulunmadığı belirtilen açıklamada, "AB'nin çözüm sürecinde yer almasının neden uygun bir seçenek olmadığını açıkça göstermektedir. AB'nin, üçüncü ülkelerin sınırlarını belirleme görevi veya bu konuda karar verme yetkisi olmadığını da hatırlatırız." ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, mevcut bölgesel ve küresel sınamaların Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir bakış açısı gerektirdiği kaydedilerek, AB'nin son dönemde Türkiye ile işbirliği yapılması yönündeki çabalarının memnuniyetle karşılandığı belirtildi.

İlişkilerin yeniden canlandırılmasının AB'nin siyasi iradesine ve stratejik vizyonuna dayanan somut adımlar atılmasını gerektirdiğine işaret edilen açıklamada, şunlar aktarıldı:

"Aday ülke olarak, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini yapıcı bir şekilde geliştirme yönündeki siyasi iradesinin açık ve güçlü olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. AB üyelik sürecinde Türkiye'den beklenen ilerleme, AB'nin Türkiye'nin adaylık statüsüne uygun, yapıcı ve stratejik bir yaklaşımı somut adımlarla hayata geçirmesiyle hızlanacaktır."

Açıklamada ayrıca, bu bağlamda, Avrupa Komisyonu ve Yüksek Temsilci tarafından hazırlanan Ortak Bildirim'de yer alan tavsiyelerin herhangi bir gecikme veya ilave ön koşul olmaksızın uygulanmasının beklendiği belirtildi.

Açıklamada, "2024 yılı Türkiye Raporu'nda, AB'nin özellikle siyasi kriterler ve iç siyasi dinamikler konusundaki haksız değerlendirmelerini reddediyoruz." ifadesi kullanıldı.