Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi Başkan Vekili Fikri Toros, “2023’de gerçek hayat pahalılığı oranında maaş artışları yapılması ve hayatı ucuzlatmak için gerekli tedbirlerin mutlaka alınması” gerektiğine işaret ederek, “2023’ün, 2022’deki zorlukların daha çetin olacağı bir yıl olacaktır” dedi.
Toros,
2023 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinde yaptığı konuşmada, toplam ödeneği 35 milyar 850 milyon TL olan “2023 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı”nın Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanarak,
Cumhuriyet Meclisi’ne gönderildiğini ve bugünden itibaren komite aşamasının gerçekleşeceğini kaydetti.
“Ana muhalefet” konumunda olan
Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak Bütçe Yasa Tasarısı’nın içeriğine ilişkin eleştirileri yaparken, mali sıkıntılara çözüm üretmek için öngörülen bütçe rakamlarının neden yeterli olmadığını argümanlarıyla ortaya koyacaklarını ifade eden Toros, ayrıca, yapıcı muhalefet ilkesine bağlı kalarak, Türk Lirasına bağımlılığın bir sonucu olan aşırı enflasyon karşısında yoksullaşmanın önlenmesine ve finansal sağlığın iyileştirilmesine dair çözümler önereceklerini kaydetti.
Toros, şöyle devam etti:
“Bütçe olgusunun sadece rakamlardan ibaret olmadığını, esasen bir performans öngören nitelikte olması gerektiğini anlatacağız. Ülkemizdeki ekonomik aktivitenin büyütülmesi, bunun yanında işsizliğin azaltılması, sağlık, eğitim, turizm, ticaret ve sanayi alanlarının küresel rekabet koşullarına göre yeniden şekillendirilmesi gibi birtakım siyasi hedeflerin, bütçenin temel unsurları arasında olması gerektiğini anlatacağız.
Tüm bunların hayata geçmesinde etkin kaynak temini ve dağılımı, kuşkusuz özel bir öneme sahiptir. Bu bakımdan, genelde teşviklerin, özelde ise bütçe kalemlerinde herhangi bir alana ayrılmış olan kaynağın, ilgili alanın finansal açıdan sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasına hizmet etmesi gerektiğine dikkat çekeceğiz.
CTP olarak demokrasi, insan hakları ve yoksullukla mücadelede adil gelir dağılımı olgularıyla özdeşleşmiş tüm evrensel değerlere dair ciddi hassasiyetimiz olduğu unutulmamalıdır. Temel vizyon ve ilkelerimiz üzerine bina ettiğimiz politikalar, bu olgular etrafında şekillenmektedir. Bir ilerici siyaset olan sosyal devlet anlayışı çerçevesinde mali sürdürülebilirliğin sağlanması, yapısal dönüşümün esas amaçları arasındadır. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde gelecek nesillerin kendilerini güvende hissedecekleri koşulların yaratılması amacıyla, her alana olduğu gibi mali alanlara da çağdaş, bilimsel ve gerçekçi politikalarımızla yön vermeye devam edeceğiz.”
Toros, Kuzey Kıbrıs’ta fert başına düşen yıllık ortalama gelirin takriben 11 bin dolara düştüğüne işaret ederek, “Bu da Güney Kıbrıs’a kıyasla takriben üçte bir, bir başka küçük ada ülkesi olan Malta’ya kıyasla ise takriben dörtte bir seviyededir” dedi.
“Ada’da devam eden siyasi belirsizlik, Kuzey’de hükümetlerin sık aralıklarla değişmesi nedeniyle artan istikrarsızlık, mülkiyet sorununda ve bürokraside devam eden sıkıntıların yatırım ortamı üzerindeki olumsuz etkileri, sürekli olarak dalgalanan ve değer kaybeden bir para birimi kullanmanın yarattığı aşırı enflasyonist ortam, dış pazarlara ve finansmana erişimle ilgili zorlukların ticaret ve sanayi alanlarımız önünde teşkil ettiği engeller ve kamu giderlerinin bütçe üzerindeki oransal ağırlığı, özel sektör yapımızı potansiyelin hayli gerisinde bırakmaktadır” şeklinde konuşan Toros, şöyle devam etti:
“Kamuya bağlı olmak yerine, hizmet ve üretim odaklı büyümek ve kalıcı istihdam yaratmak isteyen özel sektör, kontrolümüz ötesi bir enflasyon canavarı, istikrarsızlık ve daralmanın domine ettiği koşullar altında, finansal sağlığını korumakta zorlanmaktadır.
Kıbrıs Türk ekonomisinin bugün geldiği noktanın başlıca sorumlusu 59 yıldan bu yana devam eden ve ivedilikle çözümlenmeye muhtaç olan Kıbrıs sorunudur; Uluslararası toplum ve hukuktan tecrit edilmiş olmak ve yaptırımlara maruz bırakılmanın neden olduğu malum sınırlamalardır.
Kıbrıs’ın bir bütün olarak tam teşekküllü bir Avrupa Birliği üye ülkesi olmasına rağmen, AB hukuku, Avrupa Ekonomik Bölge, tek pazar ve Euro Bölgesi dışında bırakılmamızla ilgilidir.
En az bunlar kadar, ilgili AB stratejileriyle uyumlu sürdürülebilir bir kalkınma vizyonunun olmamasıdır.
Dahası, süregelen mali yapının mevcut büyüklükte bir kamu sektörünü üstlenebileceği seviyenin hayli gerisinde olmasıdır.”
Toros, “Kıbrıs barış tesisi sürecini terk ederek, Kıbrıs Türk halkını dünyadan tecrit edilmişliğe mahkum eden” ve “sözde” olarak nitelediği “yeni siyaset”, sosyo-kültürel, ekonomik ve mali sıkıntıların başlıca sorumlusu olduğunu ve bunun oluşturduğu siyasi koşullarda, Kıbrıs’ın kuzeyinde sağlıklı bir ekonomik yapı ve halkın layık olduğu refahın oluşamadığının, tartışmaya açık olmayan gerçekler olduğunu da ifade etti.
Toros, konuşmasına şu ifadelerle devam etti:
“Çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul eden, süregelen siyasi koşulları normalleştirmeye çabalayan, dünyayla bütünleşmekten, plan ve program yapmaktan ısrarla imtina eden ayrılıkçı ve yalnızlıkçı zihniyet yönetimde olduğu müddetçe, Kıbrıs Türk halkı layık olduğu yapının hayli gerisinde kalmaya devam edecektir.
Devlet yönetiminde plan ve programın önemini fark edememiş olan hükümetler, kamuya ve dış yardımlara bağımlı bir ekonomik yapıya neden olmuştur. Bu bağımlılık, gittikçe artan bir kırılganlık ve geleceğe dair güvensizlik yaratmaktadır. Bu da, atıl sermayenin üretime dönüşmesi ile oluşabilecek istikrarlı bir kalkınmanın önündeki en büyük engeldir.
Aşırı ayrılıkçı, korumacı ve yalnızlıkçı bir zihniyetin yönetimde olması, siyasi önceliklerin sosyal ve ekonomik mülahazaların önüne geçmesine neden olmaktadır. UBP-DP-YDP hükümeti, dünyadan kopuk ve öngörülemeyen bir enflasyonist ortama rağmen, TL kullanmanın ne büyük bir şans ve ayrıcalık olduğuna inanmaktadır. Ayrıca, bu hükümet sadece Türkiye’nin mali yardımıyla ayakta durulabileceği ve hatta refah içinde yaşanabileceğine inanmaktadır. Bu da, sadece statükoya hizmet eden siyasi konuların öncelenmesine, ekonomik ve mali konuların ise sadece yardımlara dayalı olarak ele alınmasına neden olmaktadır!
Ekonomik ve mali yapımızı doğrudan etkileyen TL’nın para ve faiz politikaları zemininde herhangi bir planlama ve/veya uygulama yapmamız elbette mümkün değildir. Bu yüzden, mevcut siyasi koşullar devam ettiği müddetçe Türk Lirası kullanmak durumunda olsak da, Avrupa Komisyonundan mali ve teknik destek alarak Euro bölgesine entegre olabileceğimiz güne kadar olan sürede ön hazırlık sürecinin başlatılması, alım gücünün ve sermayenin korunması, ve bütçenin öngörülebilirliği açılarından şarttır ve kaçınılmazdır.
Ticaretimizin de ithalat yoğunluklu olması nedeniyle, sürekli olarak çarpan etkisiyle enflasyon ithal eder durumdayız.
Bu nev-i şahsına münhasır durum nedeniyle, ekonomimizin üzerine yaslanabileceği, ve plan-program yapabileceği yegane enstrüman maliye politikalarıdır.
Maliye politikaları, kendi çerçevesi içerisinde belirlenen araçlarla ekonomi yönetimine imkan sağlayabilmektedir. Ayrıca makro-ekonomik hedeflere ulaşılabilmesini sağlayabilmektedir. Uzun bir süreden bu yana devam eden yönetim zaafiyeti ve istikrarsızlık nedeniyle yürürlükte olan herhangi bir Ekonomi programı olmamıştır. Bu da, özellikle para politikası olamayan ülkemizde çok büyük bir boşluk yaratmıştır. Bu boşluk, ülke ekonomisini hedeflenen rotadan saptırmakta, ve kontrol dışı bir yöne savurmaktadır.
Birçok kez tanık olduğumuz üzere, bütçe açıklarını ve harcamaları finanse etmek için Devlet iç borçlanmaya yönelmektedir. Borçlanmanın önde gelen kuralları arasında, finansal yapı üzerinde aşırı baskı oluşturmaktan kaçınmak yer almaktadır.
Kast ettiğim baskıyı en fazla kamu ve özel sektör yatırımları üzerindeki sınırlayıcı etkileriyle tanırız.
Gerçek anlamda bir ekonomik büyümeye engel olan bu olumsuzlukları uzun bir süre boyunca yaşamakta olduğumuz herkesin malumudur. Dolayısıyla gelirlerin arttırılması ve mali disiplin elde edilebildiği kadar harcama yapılması, borçlanma ihtiyacını asgariye indirmesi noktasında zaruridir.
Gelirlerimizin arttırılması gerekliliği bağlamında halen mevzuat dışında olan ve dolayısıyla vergilendirilemeyen ekonomik faaliyetlere ilişkin yasal düzenlemeler daha fazla geç kalmadan yapılmalıdır. Bu bağlamda, defalarca dile getirdiğimiz Elektronik Şans Oyunları, Crypto ve kaldıraçlı Forex işlemleri yasaları ivedilikle Meclise gönderilmeleri gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.
Mali disiplini bir ekonomik hedef olarak değil, sağlıklı bir mali yapı ve makro-ekonomik denge odaklı hedeflere ulaşabilmek için bir Maastricht kriteri olarak algılamak gerekir. Makroekonomik denge, toplam gelir ile planlanan toplam harcamaların eşit olduğu noktada gerçekleşir.
2023 yılında göreve gelecek olan CTP, ekonomik hedeflere ulaşmak için gerekli olan maliye yönetimini, mali olanakları rasyonelce etkinleştirerek ve mali disiplini koruyarak oluşturacaktır.
Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası, ekonomisinin büyüklüğünü ve ne kadar yerel gelir yarattığını gösterir. Diğer bir deyişle gayri safi yurtiçi hasıla, ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam parasal değeridir. Üretim ile ilgili diğer bir gösterge olan gayri safi milli hasıla ise, ülkede üretilen mal ve hizmetlerle birlikte dış pazarlarda elde edilen gelirlerin toplamıdır.
Bu bağlamda, yönetimler kamu bütçesi yoluyla mali politikalarını uygular ve makro-ekonomik değişkenler üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Amaç, ekonomik büyüme, tam istihdam, istikrar ve adil gelir dağılımı gibi temel makro-ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi olmalıdır. Belirlenecek olan makro-ekonomik hedeflere ulaşma noktasında, devletin kullanabileceği en önemli araçlardan birisi mali bütçe çerçevesinde yapılan cari ve yatırım harcamalarıdır.”
Toros, “gerçeklerle bağdaşmayan birtakım hayaller üzerine bina edilen sistemin, mali yönden sürdürülebilir olmadığına işaret ederek, “Bunun idraki içerisinde, sınırlı imkanlarla optimal çözümler üretebilmek için bütçe rakamlarını objektif bir bakış açısından tartışmalıyız” dedi.
2023 mali yılı bütçe yasa tasarısı istikrar sunmak yerine, ekonomiyi daha da daraltacak, sabit ve dar gelirli çalışanları daha da fakirleştirecek, işletmelerin finansal sağlığını daha da sekteye uğratacak ve yatırımcıyı ürkütecek öngörülerle karşılarında durduğunu savunan Toros, şöyle devam etti:
“Bu duruma, Ukrayna savaşının yol açtığı enerji ve gıda krizinin etkileri ile Türk Lirasınının değer kaybının devam etmekte olduğu eklenince, sonucun alım gücünü, piyasadaki talebi ve ekonomik aktiviteyi daha da olumsuz etkileyeceği aşikardır. Yatırımcı, sanayici, ithalatçı, küçük esnaf, zanaatkar ve tüccar, bir bütün olarak içinde bulundukları ciddi zorlukları açıkça ve haykırarak dile getirmektedirler. Halbuki, böylesi bir ekonomik kriz ortamında, 2023 bütçe verilerinin vatandaşa ve piyasaya umut vaad eder nitelikte olması en büyük beklentiydi.
Aşağıdaki rakamları değerlendirdiğimde, derin bir endişeye kapılmaktan kendimi alıkoyamadım!
2023 yılı bütçesi, 2022 yılı ek bütçesine göre % 91.61 oranında arttırılarak 35 milyar 850 milyon TL olarak hazırlanmıştır. Hayat pahalılığı oranı ise yılın ilk döneminde 34.54%, ikinci döneminde ise 25% olmak üzere toplamda sadece 59.54% olarak öngörülmüştür. Mevcut trend doğrultusunda gerçekleşmesi muhtemel enflasyon karşısında bunun yeterli olmayacağı ve halkın fakirleşmeye devam edecek olması endişelerimin en büyüğüdür!
2023 Bütçe yasa tasarısında, yerel gelirlerden ve dış kaynaklı yardımlardan oluşan toplam bütçe gelirleri 32 milyar 800 milyon TL, bütçe giderleri ise toplam 35 milyar 850 milyon TL olarak öngörülmektedir. Bu da 3 milyar 50 milyon TL bütçe açığı öngörüldüğü anlamına gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hibe ve kredilerinin oluşturduğu toplam 8 milyar TL kaynağın aktarılmasında olası sıkıntıların yaşanması halinde, bu açık o nispette artmaya devam edecektir. Borçlanma limitleri de bütçe açığına göre belirlendiği için, kamu maliyesini zorlamaya devam edecektir!
Bütçede personel giderlerine yaklaşık 11 milyar 614 milyon 144 bin, Cari transferlere yaklaşık 15 milyar 416 milyon 602 bin ve sosyal güvenlik kurumlarına ödenen devlet primleri giderlerine de yaklaşık 748 milyon 606 bin TL ayrılmıştır. Bir başka deyişle, toplamda takriben 27 milyar 780 milyon TL ile bütçenin takriben %77’si personel giderleri, maaşlar, emekli maaşları ve sosyal güvenlik kalemlerine harcanmaktadır.
Bütçede yer alan bu rakamlardan hareketle, mahalli gelirlerimizle cari harcamalarımızı karşılayamaz durumda olduğumuz net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ulaşmamız gereken ilk hedef, kendi kendine yeten bir yapıya, yani mahalli gelirlerimizle cari giderlerimizi karşılayabilir duruma erişmek olmalıdır. Bu gerekliliğe rağmen, ek mesailer için ayrılan harcama 2022 yılında 254 milyon TL iken, Aralık 2022 itibarıyla takriben 565 milyon TL olarak gerçekleşeceği bilgisi vardır. 2023 yılında ise bu kalem için toplam TL 700 milyon ayrılmıştır. Bu da tasarruf ve kaynakların rasyonel kullanımı ilkelerine aykırıdır.
Bütçe finansmanını oluşturan gelirler kısmına baktığımız zaman da aşağıdaki tabloyu görmekteyiz.
Bütçe hacmi çerçevesinde, 2023 yılı Mahalli gelirleri 21 milyar 470 milyon TL olarak öngörülmektedir. Ekonomik çarkların hızlanması, ayrıca yapılması gereken gelir arttırıcı ek yasal düzenlemelerle birlikte 2023 yılında Mahalli gelirlerin öngörülenin üzerinde gerçekleşmesi en büyük temennimdir.
2023 Bütçe gelirleri içinde yer alan TC yardımları, yatırımlar için 3 milyar 400 milyon, savunma harcamaları için de 2 milyar 100 milyon olmak üzere toplam 5 milyar 500 milyon TL olarak öngörülmüştür.
Bütçe gelirleri arasında bulunan diğer bir kalem olan TC kredileri ise 2 milyar 500 milyon TL olarak öngörülmektedir. Geçen yılın bütçesinde yer alan bu rakam 1 milyar 150 milyon TL olarak öngörülmüştü. Bu yıl, TC kaynaklı hibe ve krediler, yerel gelirlerin takriben % 24 ünü oluşturmaktadır. TL’deki değer kaybı devam ederken, enflasyonun önlenmesine, eriyen alım gücünün korunmasına, yatırımlara ve reel sektörün kalkınmasına yönelik ayrılan destek, çok daha orantılı miktarlarda olması önemli bir gereksinimdir.
2022 yılında gerçekleşene kıyasla devasa bir oranda yükselen bütçe açığı öngörüsü, iç kaynaklarla karşılanmaya çalışılmakta, ancak dış yardımların gerçekleşmesinde sıkıntı yaşanması nedeniyle zorlanmaktadır.
Bu yüzden, kayıt dışılığın önlenmesine yönelik çalışmaların daha da etkinleştirilmesi şarttır. Ayrıca, Güney’den gelen tüketim talebinin artarak devam etmesi için mevcut geçişler kolaylaştırılmalı ve yeni geçiş noktaları açılmalıdır.”
Fikri Toros, yıkıcı etkileri altında oldukları kriz ortamında, hane halkını ve işletmeleri daha da zora sokacak vergi zamlarının bu amaca hizmet etmeyeceğini ifade ederek, 2023 Bütçesini incelediği zaman, hayat pahalılığı ödeneği olarak ayrılan bütçenin halkın alım gücünü koruyamayacağı için, maalesef halkı fakirleşmeye ve ona paralel olarak piyasadaki talebin de düşmeye devam edeceğini kaydetti.
2023 yılında ekonomide bu sıkıntıların devam etmesi istenmiyorsa, KOBİ’lere ve esnafa özel, can suyu niteliğinde hibe desteği sağlanması gerektiğine değinen Toros, “Devlet de, yukarıda detaylandırdığım eylemlerle ekonomik büyümeye ivme kazandırmalı ve ekonomik çarkları hızlandırarak reel sektörde gelirlerin normalleşmesini sağlamalıdır” ifadelerini kullandı.
Toros, yerel yönetimlerin kendi öz gelirlerini arttırmaları ve kendi kendilerine yeten duruma gelmeleri gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Devlet katkı payları, birçok belediyenin giderlerine yetmemektedir. Çünkü, birçok belediyenin borçları ve gereğinden fazla istihdam yükü bulunmaktadır. Döviz kurları ve enflasyon artışı ile gittikçe yoksullaşan kamu çalışanları, emekliler, asgari ücretliler, sosyal yardım ve engelli maaşı alanlara, 2023’de gerçek hayat pahalılığı oranında maaş artışları yapılmalı ve hayatı ucuzlatmak için gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır.
2023 mali yılı bütçe yasa tasarısının sürdürülebilir bir kamu finansman dengesi kurabileceğine; kayıtdışılığa karşı etkili eylemler, teşviklere ilişkin köklü reformlar ve dış yardımların kesintisiz akışının sağlanması gibi gelir arttırıcı tedbirler ve harcama disiplini sağlayacağına; kamu kaynaklarının daha verimli kullanılabileceğine, ve adil gelir dağılımı sunabileceğine dair ciddi zaafiyetleri olduğunu değerlendirmekteyim. Bu rakamların refahın daha da azalmasına yol açacağını değerlendirmekle birlikte, samimiyetle yanılmayı umuyorum. Maalesef öyle görünüyor ki 2023, 2022’deki zorlukların daha çetin olacağı bir yıl olacaktır.”
Toros, bütçe yasa tasarısını hazırlayan Maliye Bakanlığı bürokratlarına, katkı koyan tüm personele, komite ve genel kurul görüşmelerinde yoğun mesai yapacak tüm Meclis personeline ve çalışmaları takip eden basın mensuplarına teşekkür etti.