Yeşil Barış Hareketi’nin konuyla ilgili yazılı açıklamasında çevre yönetiminin, “herhangi bir bakanlığın bir kenarına iliştirilmiş bir yama” olmaktan çıkarılması gerektiği kaydedildi. Küresel iklim değişikliği gerçeğinin, etkilerinin ve sonuçlarının görülmesi gerektiği dile getirilen açıklamada, “Aşırı sıcaklar, aşırı soğuklar, kuraklık, aşırı yağışlar, taşkınlar, denizin yükselmesi, fırtınalar, neredeyse her gün yaşanan depremler en belirgin uyaranlardır” denildi. Açıklama şöyle sürdü: “İnsan ihtiyaçlarının karşılandığı olmazsa olmaz kaynakların, har vurulup harman savrularak harcanıp heba edilmesi kabul edilemezdir. İnsanın doğa üzerindeki hakimiyetinin, aşırı ve kontrolsüz faaliyetlerinin sonuçlarını ülkemizde de ciddi bir biçimde sorgulamak zorundayız. Kendiliğinden bir değer taşımadığı zannedilen doğanın, ancak insan emeğiyle dönüştürülerek ve insani amaçlara yönlendirilerek değer kazandırılabileceği düşüncesinin dünyayı artık uçuruma sürüklediği net olarak ortaya çıkmıştır. ‘İnsan hayatı, maddi refah ve gelişme için sonsuz olanaklara sahiptir’, ‘bilim ve teknoloji fakirlik, hastalık gibi eski sorunları çözüyor’ düşüncesi artık çökmüştür. Büyüme tutkusu, ‘sınırsız maddi zenginlik vaatleri’ ve hırsının, hem yanlış hem de çevre felaketlerinin asıl sebebi olduğu teşhis edilmiş ve bilinmektedir. Sağlık sıkıntılarını, ekonomik açmazları ve enerji sorunlarını çözmek, ancak ‘ekolojik’ düşünerek mümkündür. Ekolojik düşünce, salt insanlık ve insan ihtiyacından yola çıkılarak yapılacak işlerle bir yere varılamayacağı farkındalığı ile üretilecek, ‘sürdürülebilir çözümlerle’ yol almamızı sağlayacaktır. Doğanın insan türü de dahil, yaşayan tüm canlılar ve doğal çevre arasındaki kırılgan ilişkilerden oluşan bir ağ olduğunu görmek zorundayız. İnsan doğanın mutlak sahibi değil, onun sadece ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitimden yatırıma, bireysel düşünme artık tamamen terk edilmeli, kamusal, toplumsal, hatta küresel düşünmek ve bütün eylemlerimizi bu temele oturtmak zorundayız... Hükümeti kimin, ya da kimlerin kuracağı değil, nasıl kurulacağı önemlidir. Makam koltuklarının ve bakanlıkların, günübirlik çıkarlar uğruna nasıl paylaşılacağından çok, geleceğin ve toplumsal geleceğimizin, sürdürülebilir bir planlama ile nasıl yürütüleceği kararlaştırılmalıdır... Çevre yönetimi, herhangi bir bakanlığın bir kenarına iliştirilmiş, inisiyatifsiz bir yama olmaktan kurtarılmalıdır. Doğal kaynakların, siyasi makamların iki dudağının arasından kurtarılması gerekir. Özerk bir yapıya sahip olacak ‘çevre yönetimi’ baskıları ortadan kaldırarak, bakanlıkların icraatlarını da rahatlatacaktır. Buna giden yolda ilk adım, bütün dünyada olduğu gibi bir hükümette ‘Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ artık olmazsa olmazdır. Yeni hükümet oluşumunda bunun yakın takipçisi olacağız”