Tayfun Aydınlı, Kudüs başlıklı köşe yazısında Filistin'de yaşanılan katliamdan söz etti.
İşte Aydınlı'nın o köşe yazısı:
"Özgürlük uğruna, adalet uğruna bir yerlerde sürekli ölenler var.
Özgürlük uğruna, adalet uğruna ölüme koşarak gidenlerin özetidir Filistin’in hikâyesi.
O topraklar ki; İslam Peygamberinin, onun şerefli ashabının ilk namazlarını kendisine yönelip kıldıkları ilk mukaddes kıblegahımızdır.
İnsanlığın gönlüne kor gibi düşen, yürekleri yakan mahzun ve mazlum Filistin yine sana ne oldu ?
Yine harabeye mi döndü şehirlerin?
Yine yakıp yıktılar mı evlerini ?
Camilerin, okulların, hastanelerin mi füzelerin korkunç sesleri ile yerle bir oldu?
YAAAA ÇOCUKLAR!
Korkuyla büyümeye çalışan o küçücük yavruların yine kaçamadı mı ölümden ?
Yeryüzünde bozgunculuk ve fitne yayan, peygamber katillerinin devleti…
Yine yaktı yıktı Filistin’i ve acımadı bebekleri.
Günlerdir yazdık, çizdik, fikir bildirdik sonuç ne oldu?
Adamlar insanlığın en güvendikleri yer olması gereken hastaneleri vurdu.
Ve beni efkar bastı
Konuyu derinlemesine araştırıp bir yazı kaleme almam gerektiğini düşündüm ve Şehit Hüseyin Çavuş’a rastladım.
O zaman ki durumu şöyle özetlemiş ;
“Seninle ben iki hırçın güverciniz ki bu gün
ötüp konuştuğumuz anların saadetine,
bugünkü ayrılığın hep sebeb-i felâketine
felek müsaade etti haset ve gıpta için.
Gülüp görüştüğümüz bivefa çiçeklikler
sükûn-ı rahmet ile her gün bu nağme-i izhara
ses veren gözlerdir; hüznü elemle neler neler söyler…
Neler neler diyorum yâre, açıldı efgânım…
Neler neler diyorum, hepsi… Hepsi yalan…”
Yukarıdaki satırları anlamlı kılan Osmanlının Filistin’i kaybetmesine karşı yakılmış bir ağıt oluşudur.
Osmanlı devletinin Filistin’i kurtarmak amacıyla Gazze savaşı sonrası yazılmış satırlar.
Şehit Hüseyin Çavuş’a ait yukarıdaki satırları okuyunca bugün Filistin’e slogan atanların konuya ne kadar hakim olduklarını gördüm…
Bir asırdan öncesine ait yukarıda satırlar sanki bugün yazılmış gibi.
Bizlerin vatan olarak gördüğü ve öğrenenlerin başka vatan sandığı nice topraklarımızda bugün halen kan ve gözyaşı vardır .
Musul, Kerkük, Kırım, Doğu Türkistan ve Kıbrıs …
Karabağ azat oldu diye çıktı bu guruptan nihayet.
Ama bugün Türkistan dediğimiz Ata ve Ana yurtlarımızda daha nice öz vatan topraklarımız aynı çaresizlik içerisinde değil mi?
Sattılar bizi bizden görünenler !
Kalelerimiz içten zapdedildi.
Ruhlarımız yabancı emellere peşkeş çekildi.
Ve içimizdeki gafillerin, hainlerin , soysuzların yardımı ile o vatan topraklarımızda “büyük kürdistan, büyük ermenistan ve nihayetinde büyük İsrail “ projelerine seyirci kaldık.
Filistin, Kerkük, Musul, Kırım, Ata Yurtlarının geçtiği her nağme, her şiir nedense ağıt yakar.
Oysa artık destan yazma zamanı olmalıydı.
Bizi etrafa savrulmuşlar ve birbirimize unutturmuşlar .
Bu yüzden o coğrafyalara bakarken başka bir yere bakar olmuşuz.
Oysa koca çınarın budanan dallarıdır oralar, sıra elbette çınarın köküne gelecek.
Rahmetli Orhan Cemal’in dediği gibi biz artık biz olmalıyız.
Evet OKYANUS ÖTESİ şeytan EFENDİ kılığında, ecdat topraklarında cirit atıyor.
Ve “buraya medeniyet getireceğim “diyor.
Medeniyeti kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş olan şeytanın getireceği medeniyete tükürelim.
Arapların İngilizler’le ittifak kurup bize “kafir Türkler” dediklerinden beri o coğrafyada kan ve gözyaşı durmadı, durmayacakta.
Zira onların boynunda Medine’den , Filistin’e nöbet tutan Mehmetçiklerin ahı var.
Onların halen ittifaklarına devam ettiği bu zamanda “buralardan bana ne” deme lüksümüz asla yoktur.
Zira biz halen aynı fıtratla dünyanın neresinde bir mazlum varsa ona karşı kendimizi sorumlu hisseden bir medeniyetin çocuklarıyız.
Kim bizi ne derece arkamızdan vurursa vursun Kudüs bizim meselemizdir.
Ve Onbaşılar orada halen nöbettedir."