“İçine zaman zaman farklı unsurlar eklense de
güven yaratıcı önlemler dönemsel olarak, Kıbrıs’ta kalıcı çözüm müzakereleri çöktüğünde ya da kapsamlı çözüme ilişkin taraflar arasında ortak bir zemin olmadığında ortaya çıkıyor. Kimi zaman tarafların kimi zamansa Birleşmiş Milletler’in gündeme getirmesiyle, çözüm ihtimali uzaklaştığında araya güven yaratıcı önlemler girmiştir. Diplomatik olarak manevra yaratan bir adımdır, sınırlı kalmakla birlikte bazen sonuç da doğurmuştur. Rum tarafının getirmiş olduğu önerilerine baktığımızda, kendi alacaklarının maksimize edildiği, bize vereceklerini kendi istedikleri çerçeveye soktukları bir paket olarak yorumlayabiliriz. Bu bir sürpriz değildir. Halkın Partisi Genel Başkanı olarak şunu söyleyebilirim ki, bu öneriler kabul edilebilir de değildir. Öte yandan bu haliyle kabul edilmez olsa da biz paketi kendimize göre şekillendirip bir karşı öneri yapabiliriz ki bu ana kadar yapmamış olmamız hatadır, halihazırda gecikmiş durumdayız.”
Özersay, “Güven yaratıcı önlem ya da iş birliği önerileri gibi kavramlar üzerinden iki taraf da statü elde edemez” görüşünü dile getirerek, bunun iki tarafın da itiraz edemeyeceği bir perspektifte ileriye taşınabileceğini belirtti.
Özersay, şunları belirtti: “Kıbrıs Türk tarafı olarak bilmeliyiz ki, güven yaratıcı önlem ya da iş birliği önerileriyle Türk tarafının statüsünü yükseltecek bir sonuç alamayız, bir başka ifadeyle bu yolla KKTC’yi Rum tarafına empoze edemeyiz. Bir devlet sahibi olmak ve yönetmek Kıbrıs Türkü’nün hakkıdır. Fakat güven yaratıcı önlemler ya da iş birliği modeli bunu Rum tarafına dayatamayız, ancak Rum tarafı da bize Kıbrıs Cumhuriyeti dedikleri devleti dayatamaz, bu türden önerilerle bunu yapamaz. Güven yaratıcı önlem ya da işbirliği önerileriyle statü elde etmeye çalışmak sadece ve sadece boşa kürek çekmek olur. Diğer bir unsur da şudur; bir sonuç çıkabilmesi için her şeyden önce dengeli ve adil olması gerekir. Dikkat edilmesi gereken başka bir konu da şartların değiştiğinin göz ardı edilmemesi gerektiğidir. 90’larda buna benzer bir paket geldiğinde, o zaman konu Lefkoşa Havaalanı’ydı. Mevcut şartlar değişti. O nedenle Rum tarafı paketin içine Lefkoşa Havaalanı’nı koyamıyor. Çünkü etrafı öyle gelişti ki, yapılan teknik araştırmalar o havaalanının kullanılamayacağını gösteriyor. Madem şartlar değişti, o zaman Maraş’la ilgili de bu değişimi göz önünde bulundurmak zorunluluktur. Artık Kıbrıs Türk tarafının bir Maraş projesi var. Taşınmaz Mal Komisyonu yeni bir gelişmedir, şartlar değişmiştir. Bu yüzden Rum tarafı, 1980’lerde alınan Güvenlik Konseyi kararını, bu kadar yıldan sonra Türk tarafına dikte ettireceğim diyemez, Maraş’ı BM kontrolüne vermeye çalışamaz. Kapsamlı çözümün temel başlıkları söz konusuysa, hele de egemenlikle ilgiliyse bunu güven yaratıcı önlem olarak masaya koyamazsın. O anlamda Maraş meselesi, toprak ayarlamasının temel konularından birisidir. Bu konuyu alır ve güven yaratıcı önlemler paketinin içine koymaya kalkarsan seni öyle bir egemenlik tartışmasının içine sokar ki, içinden çıkılması mümkün olmayan bir açmaza düşersin, kısır döngüye girersin.”
Kendi içinde aynı nitelikte olan şeylerin bir araya getirilmesinin önemli olduğunun altını çizen
Kudret Özersay, “Maraş bir toprak konusu, havaalanı uluslararası statü konusu. Nitelik olarak biz Maraş’la ilgili böyle bir adım atmaya kalkarsak, BM kontrolüne verirsek bu geri döndürülemez bir şeydir. Ercan konusunda Şikago Sözleşmesi çerçevesinde ‘ilgili havaalanının ilgili devlet hükümeti tarafından uluslararası havaalanı olarak tayin edilmesidir. Rum tarafı o tayin edilmeyi geri alırsa, sen yönetimini BM’ye devredeceğin Maraş’ı BM’den geri alabilecek misin? Biri geri döndürülebilir, biri geri döndürülemezdir. Yani nitelikleri aynı değildir. Sonradan böyle bir durumda kalmak istemiyorsan ya nitelikleri aynı lan konular arasında al ver yapmalısın ya da nitelikleri farklı ise ilave tedbirlerle bu riskleri ortadan kaldırmaya odaklanmalısın. Bu daha gerçekçi olur” dedi.
Kıbrıs Rum tarafı, bu adımı neden attığını düşünmek gerektiğine işaret eden HP Genel Başkanı Özersay konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Rum Dışişleri Bakanı bir açıklama yaparak, ‘Biz Maraş’la ilgili devam eden süreçten rahatsızız, bunu önlemeye çalışıyoruz. Bunu önlemek için Türkiye’ye AB nezdinde yaptırım uygulamaya çalıştık, başaramadık, sonuç alamadık. Türkiye’ye yaptırımlarla bir şey yaptırma politikası çöktü. Türklerin Maraş’a ilişkin attığı adımları güven yaratıcı önlemlerle durdurabiliriz’ dedi. Amaç aslında iki taraf arasında güven oluşturmak değil, Maraş’la ilgili süreci durdurmak, görünen ya da Rum kamuoyuna verilen mesaj bu. Biz HP olarak daha önce limana karşı Maraş önerisinin değil, limana karşı liman önerisinin daha mantıklı olacağını söylemiştik. Ercan’ın BM’ye devredilerek değil, farklı bir model geliştirilerek uluslararası uçuşlara açılmasının daha dengeli olacağını belirtmiştik.”
Kıbrıs Türk tarafının kendi içinde dengeli daha adil bir karşı öneri yapması gerektiğine de dikkat çeken Özersay, Halkın Partisi’nin “Maraş’a karşı liman değil, limana karşı liman” önerisini bir kez daha hatırlattı. Özersay sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bu pakette kapalı Maraş’ın BM kontrolüne verilmesi bugünün değişen koşullarında makul ya da uygulanabilir değildir. Bunun yerine Mağusa limanı ve Ercan’da sağlanacak açılımlar karşılığında Kıbrıs Rum gemi ve uçaklarına Türk deniz limanı ve hava limanlarından bazılarının açılması ve Türk hava sahasının açılması düşünülebilir. Yani limana karşı liman yaklaşımı çok daha gerçekçidir”.