Bazı günler vardır, zamanı yarar!
Öncesi ve sonrası asla bir olmaz!
Kıbrıs’ta bizim için o günler
1963’tür, 1964’tür, 1974’tür…
Ve evet, 1 Nisan da öyledir.
Çünkü EOKA denen o terör çetesi, bu topraklarda silahın, kanın ve korkunun adıdır.
Türk’ün çocukları ağladı o günlerde.
Analar, babalar toprağa kapandı.
Bir halk, yok sayılmak istendi.
Bugün, 2025 yılında…
Ellerinde hâlâ taş.
Yiğitler Burcu’nda, hâlâ nefretle,
hâlâ kinle, hâlâ tahrikle…
Ama biz, artık 60 yıl öncenin Kıbrıslı Türk’ü değiliz.
Biz, o karanlıktan çıkıp ışıkta yürümeyi seçmiş bir halkız.
Size soruyorum…
Bir terör örgütünün yıldönümü kutlanır mı?
Barış isteyen bir toplum, komşusuna taş atar mı?
Elinizdeki taşlar, yüreğinizdeki öfkenin aynasıdır.
Ama bizim yüreğimizde artık sadece çocuklarımızın sesi var.
Barış istiyoruz.
Huzur istiyoruz.
Bir daha hiçbir annenin, hiçbir çocuğun ağlamadığı bir Kıbrıs istiyoruz.
Ama siz…
Dün Yiğitler Burcu’nda yine o taşları fırlattınız.
Aslında o taşları sadece bize değil,
geçmişin acılarına da fırlattınız.
Mezarların sessizliğine,
yetim kalmış bir çocuğun hatırasına,
Ve belki en çok da kendi vicdanınıza…
Biz size barış elini uzattık, siz taş uzattınız.
Ama bilin ki o el, hâlâ orada duruyor.
Çünkü biz sizin gibi olmadık!
Olmayacağız!
Yıllar geçti, kurşunlar sustu.
Ama o taşlar düşmedi…
O taşlar hâlâ havada, hâlâ hafızamızda.
Utanmanız gereken tek şey, geçmiş değil.
Utanmanız gereken, bugünkü hâliniz.
Çünkü siz, geçmişin hesabını vermek yerine, bugün hâlâ o karanlık zihniyetin izinden yürüyorsunuz.
Ama biz artık sadece geçmişin acısını değil, geleceğin umudunu da taşıyoruz.
Ve biz, o umudu sizin tüm taşlarınıza rağmen yere düşürmeyeceğiz.
Ve son olarak…
Bu adada artık ne taşlar, ne kin, ne sınırlar konuşsun.
Bu topraklarda bir daha hiç kimse sırf adı,
dili, dini farklı diye korkmasın.
Barış bir kelime değil, bir duruş olsun.
Çünkü biz bu acıları bir daha asla yaşamak istemiyoruz.
Ve bu yüzden hâlâ el uzatıyoruz…
Taş değil, bir gelecek tutulsun ellerde diye.