Son günlerde gündemde olan başörtüsü kavgası nedeniyle yaşanan tartışmalar ve akabinde bazı kesimlerin durup dururken ortaya attığı Din Kültürü ve Ahlak Dersi'nin seçmeli olması talepleri konusunda, daha da önemli bir sorun dikkatimizi çekiyor.
Toplumun yarısı okumaya usanıyor. Facebookta günler saatler harcayan insanlar okumuyor.
Okumadıkları yazı veya haberlerde sadece başlık ve görsellere bakıyor ve üzerine kafadan fikir sahibi olup veryansın ediyor.
İşte en büyük cahillik ne yazık ki budur.
Okumayan bir insan en cahil insandır. Okumadan fikir sahibi olan, edindiği fikriyle küfreden, aşağılayan veya mantıksız, yersiz cümleler sarfeden kişiler, okullardaki din dersinden çocouklarının cahil olacaklarından endişe ediyor.
Laikliği savunan ve kendisini aydın kabul eden insanların, fikir sahibi olmadan önce okumaktan aciz olmalarıdır ne yazık ki en büyük cahillik.
Son yazımın daha ilk paragrafında, "okullarda başörtüsü takılmasına neden karşı olduğumu yazmıştım" diye belirtiyorum.
Buna rağmen kendisini laik sayan bazı vatandaşlar, okullarda başörtüsünü savunduğumu zannediyor ve okumadığı yazıya yorum ekliyor, ağzına geleni saydırıyor.
Başörtüsü ve din dersinden daha önemlisi okuma-ma sorunudur.
Dolayısıyla ne haftada bir müfredatta verilen Din Kültürü Ahlak Dersi, ne de başka birşey bizi cahil kılmıyor.
Okumaya usandığımız yazı ve haberlerle ilgili fikir sahibi olmak çağdaşlık mıdır? Dinden korkan aydın kesim bu mudur?
Atatürk'teki okuma tutkusu çocukluğundan, hayata gözlerini yumduğu ana kadar devam ettiği söyleniyor.
Cephede bile okumaktan geri kalmadığı, döneminin bütün tarih kitaplarını okuyan Atatürk'ün, her önemli kararın uygulama öncesinde konuyla ilgili araştırma yapıp, çeşitli kitaplar okuduğu anlatılıyor.
Dolayısıyla Atatürk'ün laikliğini taşıdığını zannedenlere duyurulur.
Beş paragraflık yazıyı okumaktan aciz miyiz biz?
Okumayan insan, akıcı ve anlaşılır cümle kuramaz.
Sadece iki kelime veya iki cümleyi bir araya getirip, hakaret veya küfür yazma kabiliyetinden öteye gidemez.
Gelelim Din Kültürü ve Ahlak Dersi'ne...
Ülke gençliği elden gidiyor. Uyuşturucu ortaokullara kadar girdi.
Öğretmen arkadaşlarımızdan duyuyoruz; akran zorbalığı, küstahlık, sevgisizlik, çeteleşme ortaokullarda.
Kitap, hikaye, roman, haber, makale okumayan ve internette kaybolan gençlik yetişiyor.
Aileler gerçekten de bunun farkında değil mi?
Çocuklar ne yazık ki, uyuşturucu batağının içerisinde, internetlerden beyinleri erimiş.
Atatürk'ün emaneti laikliğimiz bu mudur?
Din Kültürü ve Ahlak Dersi, bizim dönemdeki gibi İslam'ın öğütlediği; iyiyi, doğruyu, iyiliği, temizliği, güzeli, sevgi, saygıyı, paylaşmayı, hoşgörüyü, vefayı, merhameti, okumayı, OKUMADAN HAKARET ETMEMEYİ öğretecekse eğer, 50 yıldır okuyan çocuklara ne zararı oldu ki, yine ne zararı olacak?
Eğitim Bakanlığı'nın da müfredata sahip çıkması, dayatma gerici bilgilerle din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarını değiştirmeye kalkmaması şartı ile...
Zaten sendikalar, ekleme gerici bilgilere geçit vermeyecektir.
Özetle yobazlığa karşı olduğumuz kadar; dinsizleştirilmeye de karşıyız!
Değişiklik aramayalım; bizim Kıbrısımız geldiği gibi gitsin bize yeter.
Kıbrıs'ta camiler hep vardı; kimi gider kimisi gitmezdi.
Başörtüsü hep vardı, dileyen takar, istemeyen kapanmazdı.
Okullara başörtüsüz gitme kuralı hep vardı; dileyen öğrenci okul sonrası kapanır, dileyen erkek şapka takardı.
Okullarımızda DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK DERSİ hep vardı.
Hiçbirimiz bu dersi okuduk diye yobaz, cahil, gerici olmadık; okuduk diye kapanmadık, hatta okuduğumuz halde Cami'ye bile uğramadık.
Bir tarafta, "din dersi seçmeli olsun", bir taraf "başörtüsü kuralı kaldırılsın" diyor.
Ülke tarihinde herkes, okullara başörtüsüz gitti diye, hepimiz günahkar mı olduk? Ve bugün yıl 2025, bir aile okullardaki bu kuralı değiştirmeye kalkıyor. Bir tek kendi evlatları mı cennete gidecek?
Ayrıca çocuklar, öğlenden sonra okul dışında istediği dini özgürlüğünü yaşayabilirler.
Okula üniforma ile gitsinler, derslerini okusunlar yeterli.
Çünkü başını örtmek istemeyen bir çocuğa yarın babası baskı yapıp da, "saçın açık okula gidemezsin" derse, mutsuz ve kompleksli, psikolojik travmalı çocuklar yetişecektir.
Talimatla çok daha fazla çocuğun, zoraki başı kapatılarak, okula gönderilecektir.
Diğer yandan Basın- Sen, müfredattaki din dersi ile alakalı iyi araştırsın. Biz araştırdık ve öğrendik ki, yabancı uyruklu ve olası hristiyan öğrenciler, dilerlerse din dersinden muaf olmak için dönem başında okul yönetimine dilekçe verebiliyor. O nedenle, müfredattaki din kültürü ve ahlak dersi ile konusunda yabancı öğrencileri bahane etmenize lüzum yok.
Ne dinsizleştirme operasyonlarına ne de yobazlaştırma operasyonlarına geçit yok!
Tek yol aynı şekilde devam etmektir. Ne bir adım ileriye ne de bir adım geriye...
Bunun aksi, ülkede kaosa neden olmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Bugüne değin ülkemizde oluşturduğumuz düzenimiz, hoşgörü kültürümüz, birlik ve anlayışımız bugüne kadar nasıl gelmişse öyle gitmelidir.
Dikkat edin ülkesini çok sevenler, toplumu farkında olmadan bölüyor, olayları tırmandırıyor!
Yok camilerdi, yok başörtüsüydü, yok 50 yıllık ders müfredatındaki din kültürü ve ahlak dersiydi derken, din düşmanlığı nedeniyle toplumda kaos yaratılıyor.
Kaostan besleniliyor.
Sadece başlıklara ve görsellere bakan ve okumayan bir toplumun daha da laikliğe ihtiyacı yoktur.
Laiklik dinsizlik değildir, dinle devlet işlerinin ayrılmasıdır. Dinin yok sayılması değildir.
Ve bu ülkede herkes din kardeşidir. Herkesin görüşü, inancı ve fikrine saygı ve hoşgörü vardır.
Yobazlığa karşı olduğumuz kadar; dinsizleştirilmeye de karşıyız. Bu böyle biline!