Köşe yazısı yazıp toplumla paylaşabilmek hem yürek, hem cesaret, hem de öngörü işidir.
Sadece masabaşında laf ola bir fikir beyan etmek değil, hedef doğru analiz edebilmek; sorun veya mevzu ile alakalı öngörüde bulunabilmek; topluma yön verebilmek; sürece katkı koyabilmek olmalıdır.
Gündemdeki tartışma konusu başörtüsü mevzusu iken, bu konuda, "Türkiyeli Kıbrıslı çatışması yaratmayın" başlığıyla bir yazı yazmıştım.
Başörtüsü krizinin Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımcılığına doğru evrilmeye başladığı öngörüsünde bulunarak bu konuda uyarmıştım.
Öngörümde ne yazık ki haklı çıktım.
Bu tespitten yola çıkarak, ülkemizde bugüne kadar başörtülü insanlarımızın, saçı açık insanlarımızla, her ortamda, devlet kurumlarında, kamusal alanlarda ve hemen yerde dostça, kardeşçe, hiçbir şekilde yadırgamadan bugüne dek hep bir arada yaşadıklarını anlatmış; şuanda yapılmaya çalışanın ise yanlış olduğunu yazmıştım.
Şuanda görüyoruz ki, gerçekten de Türkiyeli- Kıbrıslı ayrıştırıcılığı baş gösteriyor. Sanki Türkiyeliler Müslüman, Kıbrıslılar da dine karşıymış havası estiriliyor.
Ve sanki ülkemizde başı örtülü insanımız dışlanıyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Halbuki herkes biliyor ki, başıörtülü insanlarımız toplum içinde hiçbir fark gözetilmeden yaşıyorlardı bugüne kadar.
Ayrıca bir aydır devam eden başörtüsü tartışmalarına hiçbir şekilde sesini çıkarmayan Cumhurbaşkanı'mızın eşi Sibel Tatar'ın, tüzük imzalandıktan sonra bir açıklama yapmasının samimi olmadığı, isteseydi konunun muhataplarıyla, hatta Büyük Elçi ile görüşebileceğini ve geç kalınmış bir tavır olduğunu yazmıştım.
Bu konuda da, Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu dün bir açıklama yaptı ve; bir ay boyunca Sibel hanımın kendilerine hiçbir şekilde ulaşmadığını ve başörtüsü konusunda fikir dahi beyan etmediğini, dolayısıyla şuanki açıklamasının doğru bulunmadığını söyledi.
Dolayısıyla bu konuda da doğru tespitte bulunduğumu ve haklı çıktığımı görüyorum.
Öte yandan, başörtüsünü ille de okullara sokmayı kafasına takmış olan hükümet yetkilileri, haklardan, özgürlüklerden bahsediyor.
Yani 30-40 yıldır hükümet eden UBP'nin bugüne dek çocukların dini özgürlüklerini kısıtladıkları; hepimizin başörtüsü hakkının bunca yıl elimizden aldığı mı itiraf ediliyor demektir?
Halbuki ilerici bir hükümet olsanız, ülkemizin, hemen her köşesine, kütüphaneler, kitap kafeler, cazip tartışma salonları, kültür ortamları açardınız.
Görmüyor musunuz, Kıbrıs Türk toplumunun fikir beyan etmekten, tartışmaktan, hakkını savunabileceği cümle kurmaktan uzaklaştığını, insanların tartışma kültürünü kaybettiğini, küfürlerle, hakaretlerle, sövmelerle, saçma sapan cümlelerle sosyal medyada çok zararlı bir tartışma kültürü edinildiğini hiç görmüyor musunuz?
Bugüne kadar tüm nesil çocuklar saçı açık okula gittiği için mi okuyan cahil bir toplum olduk? Cümle kurmaktan aciz, tartışma kültürü olmayan, fikir beyan edemeyen bir toplum olduk; bunca yıl okullara başımız açık gittiğimiz için mi böyle olduk Sayın Eğitim Bakanımız ve diğer hükümet edenler.